20 Kasım 2013 Çarşamba

Ankara Gezisi

ÖZET


Çarşamba: Kızılay Meydan'ını ve Kızılay AVM'ni gezdim

Perşembe: Tunalı caddesi, D&R Kavaklıdere, Karum AVM, Atakule, Botanik Park, Atatürk bulvarı, Konsolusluklar

Cuma: Hotelde dinlenme, Akşama doğru: Kuğulu Park ve Tunalı caddesini dolaşma. Gece Ankara'yı dolaşma

Cumartesi: Kızılay, Ankara Ray ile Tandoğan'a gitme, Anıtkabir, AnkaMALL, Kızılay'dan Özel Halk Otobüsü ile hotele dönüş. Gece Kızılay'a çıkıp, geri hotele dönme.

Pazar: Öğlene doğru hotelden ayrılma. Kızılay'da Starbucks'ta kahvaltı, notlarımı yazma. Ankara Forum'a gitme. Sonra havaalanına ve İstanbul'a dönüş.



GİRİŞ

22 Temmuz 2013
  • Şirinevler'den Ataköy'e yürüdüm. Fotoğraf çektim.
  • Ataköy Plus AVM'ne gittim. 
  • Boyner Sports'tan kırmızı renk Adidas ayakkabı aldım. Anahtarlık aldım.
  • English Home'dan pike aldım.
  • Midpoint'te yemek yedim. 
  • Yenibosna Mavi Jeans'ten iki denim pantalon aldım. 
  • Komşumuz vefat etmiş. Eve dönünce öğrendim.

23 Temmuz 2013
  • Murat ile buluştuk.
  • Havuza gittik. ilk kez iki yıl önce alıp giyemediğim Mudo'nun fuşya rengi şortumu giydim.
  • Güneşlendik. Sakin bir gündü.

24 Temmuz 2013
  • Ankara için hotel ve uçak bileti ayarladım. Öğleden sonra 16'da yolculuğum vardı.
  • (Son anda aldığım için) Uçak biletine 259 TL ödedim.
  • Yanıma alacağım eşyaları kararlaştırıp, sırt çantama yerleştirdim. Bavul almayacaktım.
  • 14:30'da evden ayrılıp havaalanına gittim. Giriş yapıp, bekledim.
  • Saat 17'de Ankara'da idim. Havaalanından Havaş ile Ulus'a, ordan da bir taksi ile hotele geldim.


GELİŞME

Pazartesi, 22 Temmuz
  • Alışveriş için çıktım. Atrium, Ataköy Plus, Galleria, Yenibosna Mavi Jeans, Colin's
  • 2 blue jean aldım (Mavi'den)
  • Colin's'ten çorap
  • Ataköy Plus D&R - 2 dvd
  • Boyner Sports - Adidas ayakkabı, anahtarlık
  • Gece Özlem ve Ayça ile terziye, meydana çıkma.


Salı, 23 Temmuz
  • Murat ile buluşma. Havuz için Celali'ye gitme.
  • 13-18 arası havuz.
  • 19:30 eve dönüş.
  • 20:30 Dilek Pastanesi'ne uğrama.
  • Bayağı yorulma.


Çarşamba, 24 Temmuz
  • Ankara için hazırlık yapma.
  • Öğlen uçak ve hotel bakma. Bilet alma ve yer ayırtma.
  • 16:00'da AHA'dan Ankara'ya gelme.
  • Havaalanından Havş ile Ulus'a, ordan taksi ile hotele geçiş.
  • Hotele yerleşme 18:30 gibi.
  • Akşam Kızılay AVM'ye yürüme.
  • Ay'da Cafe'de akşam yemeği yeme. 7. kattan Kavaklıdere'ye bakma.
  • Kızılay AVM'yi dolaşma (ucuzluk varmış!)
  • 22:00 gibi hotele dönme.


Perşembe, 25 Temmuz
  • 09:00 Sabah kahvaltıya kalktım.
  • Sonra hotelden yukarı doğru çıktım. Tunalı caddesinden Starbucks'sa uğradım. Arjantin caddesinden yürüme. Kuğulu Park'ın yanından geçme. D&R'a uğrama. Hilton ve Shereton Hotellerini görme. Karum AVM'yi görme.
  • Tepede park kenarında dinlenme (Sonra bunun Botanik Park olduğunu öğrenme)
  • Çankaya'ya doğru yürümeye devamç Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı konutlarını görme.
  • Atakule'yi görme. Kuleye çıkma (10 lira). Etrafın fotoğraflarını çekme.
  • Sonra Atatürk Bulvarından aşağıya (Kızılay'a doğru) inme.
  • Etrafa bakınma, fotoğraf çekme. Bir sürü konsolosluk görme. (Argo filmini hatırlama)
  • Bayağı yorulma ve hotele geçip dinlenme.
  • Akşam Mehmet ile buluşmaya hazırlık. Kızılay'a inme. Metro ile Demetevler'e geçme. Ordan taksi ile Forum Ankara AVM'ye geçme. Mehmet ile iftar yemeği pide yedik. Sonra saat 22:00'yi bekleyip araba ile çıktık. Benzin aldık, kahve 3'ü 1 arada, araba camı yıkatma Opet'te.
  • Sonra Gençlik Park'ına geçtik. Kız arkadaşını ve arkadaşlarını alıp Keçiören'e eve bıraktık. Sonra ordan aşağılara inip Ankara Kalesi'ne doğru geçtik. Eski Ankara evlerini ve yanındaki türbeyi gezdik. Ramazan ayı dolayısı ile bir TV canlı program yayını yapıyordu. Ankara Kalesi'ne çıktık. Sonra ordan dönüp hotelimin yanına, Tunalı'ya geldik. Saat ilerlediği için sahur yemeği için Sanayi sitesi tarafındaki Urfa kebabçısına gittik. Orda da konuştuk. Sonra Mehmet beni hotele bıraktı. Cumartesi gecesi için tekrar buluşuruz diye sözleştik.


Cuma, 26 Temmuz
  • Cuma günü kahvaltıya kalkmadım.
  • Yorgun olduğum için hotelde dinlendim.
  • Öğleden sonra D&R'a uğradım. Kitap ve yeni baskısını bulduğum Kargo grubunun Yalnızlık Mevsimi albümünü aldım.
  • Sonra Kuğulu Park'a geçtim. Orda fotoğraf ve vidyo çektim.
  • Akşam yemeği yedim. (Mangal Restorant'tı galiba)
  • Tunalı caddesini gezdim uç tarafa doğru.
  • Gece film izledim: James Bond - Ahtapot


Cumartesi, 27 Temmuz

  • Kahvaltıya kalkmadım.
  • Öğlen Anıtkabir'e gittim. 13-16 arası orayı gezdim.
  • Sonra AnkaMALL'a geçtim. Yemek yedim.
  • Sonra hotele dönüp, dinlendim. Bir film izledim: James Bond - A View to Kill
  • Sonra yemek yemeye Mangal'a gittim. Mehmet ile 00:30 buluşma kararı aldık.
  • Sonra hotele uğrayıp, Kızılay'a yürüdüm. Mehmet'in işi varmış. Sonra taksi ile hotele döndüm, biraz da etrafı dolaştık.
  • Gece bir film daha izledim. James Bond - Living Daylights. Yarım bırakıp, uyudum.



Pazar, 28 Temmuz
  • Sabah kahvaltıya inecektim, vazgeçtim.
  • 10:00 gibi kalktım. Duş aldım. Eşyalarımı toparladım. 11:40 gibi çıktım, hotelden ayrıldım.
  • Kızılay'a doğru yürüdüm... Kızılay'a varmadan Starbucks'a uğradım. 12:00-14:00 arası notlarımı yazdım.

7 Kasım 2013 Perşembe

James Bond filmleri (11-20)


11- MOONRAKER (1979)
  • Die Another Day’de olan (müzik vidyosu) cam kabinler önünde kılıç ile dövüşme sahnesi var.
  • James Bond’un kızları gene ölüyor.
  • İlk kez kötü karakter bir sonraki filme kalıyor. (devam ediyor)
  • Tasarım, yönetim güzel. Kamera yaklaşımı ve detayları verme kısmı iyi.
  • James Bond biraz yaşlı, yorgun daha kare suratlı duruyor.
  • 7-Up, Seiko, Malbora reklamı var bol bol.
  • Su da kovalama sahneleri
  • Kız takımı var.
  • Telefirik ile sahneler var (daha önce Majestelerinin Hizmetinde filminde vardı)
  • İlk kez kötü adam Jaws iyi tarafa geçiyor.
  • Bond, her fırsatta uzun uzun öpüşerek, uzun uzun tekrar yapıyor.
  • Uzay sahneleri maket olduğu belli. Uzay modül tasarımı 2001: Uzay Macerası konseptinde.
  • Kadın oyuncu tatlı, hoş. Michelle Phiepher’i hatırlattı.
  • Madonna - Die Another Day video klibinde kullanılan koreografi olan eşyalar ile dolu cam raflar arasında kılıç düellosu yapan beyaz ve siyah karakter “Moonraker” filminden esinlenilmiş.
  • Eski filmlerden alıntı/ yeniden kullanım olarak benzer sahneler var. bu da senaryo sıkıntısı çektiklerini gösteriyor.
  • Ama araya sıkıştırma bir film olmasına rağmen ben basit, kötü bir film beklerken tersi olarak iyi bir James Bond filmi olmuş.
  • Oscar adayı oluyor - En iyi Görsel Efekt dalında.
  • Ayrıca 1995 yılına kadar en çok hasılat yapan James Bond filmi olmuş.



12- FOR YOUR EYES ONLY (1981)


  • Bu film hakkında yorum yazmamışım. Ya da notumu bulamadım. Ama aklıma gelen akla zarar film şarkısını düşündükçe bir şey yazmaya da gerek yok.



13- OCTOPUSSY (1983)
  • Oldukça saçma bir film. En zayıf James Bond filmlerinden.
  • Octopussy karakteri zayıf. Film boyunca hikaye sıkıcı ilerliyor. Asıl kadın (uzun sarı saçlı olan) var iken; başka bir kadın (Octopussy karakteri) asıl role geçiyor.
  • Ahtapot hikayesi de çok saçma. Eski James Bond filmlerinden (Goldfinger, Dr. No ve The Spy Who Loved Me) alıntılar var.
  • Roger Moore artık sıkılmış ya da James Bond olamayacak kadar yorgun.
  • Şarkısı da kötü.
  • Yüzen timsah görünümlü saklanma yeri güzel bir bakış.



14- A VIEW TO A KILL (1985)
  • Şarkısı disko tarzında. Pastel renkler ile neon efektli erotizim kokan bir açılış jeneriği olmuş.
  • James Bond'un bitmek bilmeyen kayak sevdası güldürdü.
  • James Bond'un gözleri çok açılıyor!
  • Grace Jones var.
  • Filmin kötü kahramanı Zorin ve May Day.
  • Filmin ismi, Golden Gate Köprüsü üstünden zeplin ile gezerken Zorin ve May Day tarafından söyleniyor: "Öldürmek için ne güzel manzara..."
  • Filmin sonuna doğru biraz hareketlenme oluyor.
  • Yine salak bir polis var. Ama bu daha modern.
  • İtfaye aracı ile kovalama sahnesi var.
  • Filmde ABBA grubundan fırlamış 80'ler modeli saçları ile bir kadın var. Hayatta kalma atraksiyonları biraz yavaş.
  • Sürekli "James !!!" diye bağırması komik.
  • Yine yer altı mağaraları, orda çalışan adamlar var.
  • At yetiştiriciliğinden çip üretme konusuna geçiş var. Hikaye iyi olmamış.
  • Christopher Walken'in daha önce Batman Returns'te de benzer bir rolde izledim. Hal ve hareketleri bana hep onu hatırlattı. Yıllar sonra kendini Batman Returns'te tekrarlamış, paraları cebe atmış.
  • Rush Hour 3 filminde de Eiffel Kulesi'nde dövüş, asansör ile kuleden atlama sahneleri vardı. Çok yıl öncesinde, bu filmde Eiffel Kulesine benzemeyen bir yapıda May Day ve James Bond birbirini kovalıyor.
  • James Bond'umuz niye/ neden/ niçin ise her yüzünü gösterdiğinde kamera gözleri fal taşı gibi açık görünüyor. Şaşırdığı zaman ise daha da korkunç açılıyor gözleri. Şaşırmaktan çok insanda açıma ve miğde bulandırıcı bir his oluşturuyor.
  • Yüzü ve boynu sarkmış; bu hali ile yaşlandığı iyice belli oluyor.
  • Ama nedense her bulduğu kadın ile sonunda o bitip tükenmeyen öpüşmeleri yapıyor.
  • İlk kez bu filmde sevişmeye başlayan kıpırtı/ hareketler görüyoruz. May Day ile yatakta ve finale doğru duş sahnesi.
  • M'i oynayan adam 2 filmdir farklı. M değişmiş.
  • İlk kez Moneypenny biraz uzun rolde gibi.
  • James Bond'un her önüne gelen kadına kur yapması, onu tavlamaya çalışması oldukça salak ve kendini beğenmiş bir erkeği resmediyor. İLAVE NOT: Kadınların burda "Ohh James..." diye eriyip bitmeleri yerine, "Ne var lan Sokak Piçi?" lafını yapıştırmalarını beklerdim.
  • Eskiden işini yaptıktan sonra kadınları da değerlendiren bir durum varken; işten çok gözü ilk kadınlara kayıyor. Sonra bu kadın ile hem işi, hem de sevişmesi oluyor.
  • Kadınlar da sanki hiç daha önce bir erkek ile sevişmemiş acizler gibi "James... James..." diye çıldırıyor.
  • Son Roger Moore'lu 007 filmi.



15- THE LIVING DAYLIGHTS (1987)
  • Timothy Dalton yeni James Bond. Siyah saçlı, orta boylu, koca kafalı duruyor. Mavi gözlü (John Travolta'yı hatırlatıyor gözleri).
  • Suikastçi bir kadın varken birden James Bond ile arkadaş oluyorlar. Sonra kaçıyorlar. Sevimsiz bir kötü adam Rus KGB ajanı var.
  • Salak bir cello ile hayat kurtarma macerası. Süper salakça.
  • Yine karda kovalama sahnesi var. James kış zamanı çok mu yoğun? Yoksa hiç mi rahat bir kış tatili yapamayacak? Nedir bu sürekli ajan korkusu...
  • Gene içki tekrarı. (Çalkalanmış, karıştırılmamış votka-martini) [ki içkisinden belli; düzene karşı, hayatı gidişatına bırakılı] {ki kadınlar da içki tercihinden hemen hatırlıyor James'i. Bu kadar kazulet bir tercih ve öptüm-hadi bay bay diyen başka adam mı yok?}
  • Bu James Bond çok genç işi duruyor. Naif, kötü olamayacak kadar iyi görünümlü.
  • Audi araç kullanıyor.
  • kız çok salak.
  • Cello'ya özel vurgu yapıldı.
  • Kadın göğsü görüyoruz. Kadınlar koca götlü ve moda iğrenç. Büyük kilotlar, vatkalı elbiseler vs. İğrençler.
  • Timothy genç sevgili gibi. Hiç ajana benzemiyor.



16- LICENCE TO KILL (1989)
  • Güzel bir açılış ile başladı.
  • James Bond kendi yeterli değil de, yardımcısı da iş halledebiliyor tarzada bir yaklaşım var.
  • Çok salak açılış jenereği var. Film şarkısı boktan.
  • Açılış jenereğinde çıplak kadın göğüsü var.
  • Olympos, Pan Am reklamları var.
  • Köpekbalığı ile cezalandırma var. Biraz işkence vari bi sahne.
  • James Bond'un hiç gizli/ özel silahı yok. Normal bir insan koşularında savaşıp/ dövüşüyor.
  • Hala James Bond'u çıplak göremedik.
  • 90'ların disko havası, 80'lerin çok bilmişliği = boktanlık.
  • Siguerney Weaver gibi cesur bir kadın var.
  • Kötü adam genç, yakışıklı. Yardımcısı genç Benicio Del Toro.
  • Q ve oyuncakları çıktı.
  • Bond'un sırtını gördük. Ama ön vucüdunu göremedik.
  • Kısa saçlı kız (sekreter) gayet hoş.
  • Yine deniz atı var.
  • İşkence sahneleri gerçekçi/ gerici.
  • James'in ön vucüdunu da gördük. Pek kaslı olmasa da utangaçlığına vererek; James Bond'lar değişti diyelim. Orta boylu olması biraz tıfıl kalıyor. Kötüler daha uzun boylu.
  • Sanchez'in sevgilisi eski Demet Akalın imajında.
  • Bond = The Kamyon şöförü.
  • Terminatör 2'den fazla etkilenilmiş.
  • Kötü adam Sanchez gayet yakışıklı. Ve şık giyimli.
  • Paçoza James Bond.
  • Yardımcısız James Bond solda sıfır.
  • Yardımcı kız gerçekten şık ve güzel. Saç kesimi de harika.
  • Şarkı 80'lerin dans edelim, sevişelim balad'larından. Boktan.
  • Ask me darling? (Sor bana hayatım?)
         Oh James! Can you play this game with me? (Oh James! Bu oyunu benle oynar mısın? = Sevişelim mi?, Öpüşelim mi?)
         
         Sure! (Elbette / Tabii ki!) Kisses. (Öpüşürler. Sevişirler.)
  • Fena film değildi. Ama James Bond yine ikinci planda kalmış.



17- GOLDENEYE (1995)
  • Yeni James Bond çok seksi. Pierce genç ve suit elbise içinde oldukça yakışıklı.
  • Açılış sahnesi fizik kurallarına aykırı. Uçakla beraber düşüş sahnesi ve uçağı o düşüş çekiminden kurtarması.
  • Tipik ABD-SSCB salak savaş politikaları.
  • Geniş gözlü, siyah saçlı azgın kadın çok iyi. Ferrari’si müthiş.
  • Hard core seks sekansı heyecanlandırıcı.
  • Moneypenny; evde kalmış teyze misali, bekar kız modeli hiç olmamış/ yakışmamış. Sekreter/ yardımcıdan çok evde mutsuz kocasına gece geri dönecek ve 2-3 çocuğuna bakacak ev hanımı modeli hiç olmamış.
  • M artık kadın. Judi Dench. OK, güzel. Ama James ile karşı cins iletişimi/ itişmesi daha önce hiç olmamıştı.
  • Yıllar geçiyor Sean Connery, Roger Moore, Timothy Hilton derken James Bond yaşlanıyor ve gençleşiyor. Tutkuları, kabiliyeti, başarısı artıyor. Komutan oldu. Pierce Brosnan ile 30 yaşında duran bir komutan, çocuk oyuncağı gibi duruyor. Bir de Pierce daha çok suit elbise içinde, gece adamı gibi. Gerçi 90’ların modern ekşın hero’larını da yansıtıyor denizaltı dalgıç kıyafeti gibi giysi giydiğinde.
  • İlk kez 006 ile birlikte görevde beraber izliyoruz kendisini. (Bunun parodisi de "OSS 117: Kahire" filmi ile yapılıyor.)
  • Ruslardan kaçan kadın Sally Belly gibi.
  • Ful ekşın, ful ekşın derken yine romantik dakikalar. Yine aşık olmalar. Oh James’ler.
  • Kadınlar neden hep erkeklerden umut beklemek, onay almak zorunda/ öyle gösterilmekte! Zaten kötü karakter erkek tarafından zorlanan/ dövülen/ kaçırılan/ öldürülmeye çalışılan erkek değil mi!!!
  • Çılgın sadist seks savaşçısı siyahlı kadın geri döndü. James ile olan sadist ilişkisine başladı ve ah James osursan Dünya yıkılıyor. Nerden bu marifet?
  • Uuu… deniz içinde saklanan köprü çıktı. Uydu anten aparatı imiş.
  • Güzelimiz beli açık kazağı ile kocaman çanak yapay göl duvarından, üstten dibe doğru kaydı ya bir şey olmadan. Süper.
  • Bu arada çılgın sadist kızımız komik bir şekilde öldü.
  • “Öyle Bir Geçer Zaman Ki” dizisinin Cemile’si demek ki 95 yılında modaymış. O zaman da güzel, zarif ve sorumluluk sahibi, akıllı kadın simgesi imiş. 95 yılı nere… 2012 yılı ne…
  • James iyi öpüşüyor. Daha modern sevişme zamanları. Dudaklara yumulma yok artık, yaşasın. Yalnız koca kafalı gösteren arka ense saçları şık dursa da; salakça ve bakımı zor. Ayrıca zayıf vucütlu olmasına rağmen, göğsü Sean Connery’den daha kıllı. Eski kıllı James Bond’lara geri dönüş, oley!
  • Kötü adam Sean Bean cidden çok seksi. Çok yakışıklı ve yes çok seksi. Çıplak görmedik ama giyimli hali çok seksi. Konuşması, bakışları, ağzını oynatışı… Oh my God!.. 
  • Vay canına süper merdivenden düşme hareketi oldu.
  • Süper eller, süper atlamalar, süper yere çakılmalar…
  • Şimdiye kadar James Bond’un beli çıkması, belinden ikiye ayrılması gerekirdi.
  • Bitiş şarkısındaki gibi 90’lar romantizmi… ölümcül. İlk kez bitiş şarkısı var galiba. Normalde filmin şarkısı çalardı.
  • Kapanış şarkısı bok! Eric Sierra söylüyormuş.
  • Golden Eye şarkısını da Bona ve Edge yazmış.
  • Bu arada James Bond tema müziği filmde hiç kullanılmadı galiba.
  • James Bond geri dönecek dedi.


18- TOMORROW NEVER DIES (1997)
  • Şarkı biraz nakaratı yarım kalmış gibi. Klasik "If It Makes You Happy" tarzında olmuş.
  • James Bond yine yalnız değil.
  • Uyuz bir medya sahibi var. Baş kötümüz.
  • Tanıdık simalar Teri Hatcher, Michelle Yeoh var.
  • İkinci kez (GoldenEye'den sonra) James Bond yardımcı biri ile birlikte kötüye karşı savaşıyor.
  • Çin'li kız ile muhteşem bir uyumları var. Çok beğendim. Gerçi kız ikinci planda bırakılsa da motosiklet ile kovalamaca sahneleri çok başarılı ve uyumlu.


19- THE WORLD IS NOT ENOUGH (1999)

  • Bu film için de not yazmamışım. Fena değildi ama. Orta seviye. Biraz zoraki.




20- DIE ANOTHER DAY (2002)
  • Açılış güzel.
  • Şarkı animasyonu ve açılış yazı sekansı kötü. Salak grafik efektlerinden şarkı çok arka planda kalmış.
  • Pierce Brosnan yaşlanmış. Sarı ceket elbise pek yakışmıyor.
  • Kore, Hong Kong, Havana geçişi pek olmamış.
  • Halle Berry ilk görüş, devamı çok tipik. Oscar ödülü kazandı diye porno yıldızı olmasına gerek yok.
  • James Bond'ta artık de-aktif olsun. Yaş kemale erse de uzun öpüşmeler salakça. Neyse.

--
*(1): bakınız Madonna "Die Another Day" müzik vidyosu.

James Bond filmleri (1-10)

1- DR. NO (1962)
  • Güzel bir macera filmi.
  • Kötü adam sonuna doğru çıkıyor.
  • Zamanına göre haraketli ve büyük bütçeli (dekor vs.) bir film.
  • Güzeldi.



2- FROM RUSSIA WITH LOVE (1963)
  • İlk filme göre daha iyi.
  • Objelere ve Istanbul manzarasına dikkat fazla.
  • Gösterilen numaralar sonra uygulanıyor.
  • Türkçe kullanımı iyi.
  • Dekor ve mekan kullanımı iyi.
  • Sonlara doğru "North by Northwest" vari helikopter ile saldırı kısmı var.
  • James Bond filmlerinde klasik olan ayağından bıçak çıkarma sahnesi var ilk kez. *(1)
  • Filmin sonunda film ile aynı adda şarkısı var ve devam filmi olacağı bildiriliyor.
  • Eski filmlerde tanıtım jeneriği filmin başında geçtiğinden, son 2-3 dakikaya kadar aksiyon devam ediyor.
  • Hikayede ilk kez sevişirken filme alınıp şantaj yapma fikri var. James Bond'un çapkınlığı ile bir çok kadın ile olan cinsel deneyimlerini; kadın çıplaklığından daha çok erkek çıplaklığını görüyoruz. Ki bu da zamanına göre sinemada ilk sanırım. Ve oldukça cesurca. Başrolde erkek aktör olmasından ziyade daha çok erkek kontrollü bir anlayışın var olduğunun da vurgusu. Güç erkekte mesajı var. Partner kadın, havası çıkan uzun balaonlar gibi yanında ayılıp bayılıveriyor...
  • Sevişmenin gösterilmesinin "bayağı" (gereksiz ve küçük düşürücü) olarak sayılabilecek bir zamanda bol bol erotik - porno arası sahne gösterimi; alt ego'yu kamçılama da mevcut.
  • İlk filme göre daha iyi bir film. Yönetim, hikaye, dekor vs. olarakta daha iyi. Ayrıca mutlu sonla biten bir aşk hikayesi de.
  • Önceki filmde sonlara doğru tamamen görünen baş kötü karakter var iken burda daha üst düzeyde olan başka kötü karakter var ve yüzü görünmüyor.



3- GOLDFINGER (1964)
  • Prodüksiyon olarak daha olgun bir yapım. Ama pek sevemedim.
  • Burada klasik olan başka bir kötü karakter ortaya çıkıyor Oddjob. (bkz: Madonna - Die Another Day vidyosu) Ayrıca Goldfinger kötüsü de kolay lokma olmuyor.
  • Yine filme adını veren kötü karakter var. (Öncekisi Dr. No)
  • Görüntü güzel.
  • Mücadeleci ve kendinden emin Pussy karakteri çok iyi.
  • İlk kez James Bond arka planda kalmış görünüyor.
  • Araç olarak Aston Martin'e geçiyor.
  • Yeni oyuncakları var yine.
  • En derli toplu ve yönetmenliği en iyi film. (ilk sekiz filme göre.)


4- THUNDERBALL (1965)
  • İlk dört filme göre en çok sıkıldığım film. Hikaye anlatımı konusundan sapıyor.
  • Kötü karakter ve James Bond pek uyumlu değil.
  • Bazı bölümler gereğinden uzun. Filmi izlerken "iyiler kazanacak ama ne zaman?" diyorsunuz.
  • Kızlar yine fazla ve çabuk ölüp, James başkasına konuyor.
  • Su altı çekimleri, görüntüler, finaldeki dövüşme kurguları başarılı. Ama bazı şeyler (uçak) maket olduğu belli.
  • Açılışı ile kapanışı bambaşka bir film. James Bond bir çok farklı görevde oluyor ama asıl görev heyecanı yok. Yorgun görünüyor. Heyecansız.
  • Yine çok erkek frikiki var. Bol bol masaj, mayolu erkek vs. Sanırım o dönem için bir popüler filmde en çıplak erkek hali var.
  • Ve Bond'un yardımcısı var. Kel alaka, tamamen görünüş uyumsuzu bir adam.
  • Filmi beğenmedim.



5- YOU ONLY LIVE TWICE (1967)
  • 58 dakika 17 saniyeye kadar:  İzlediğim en salak James Bond filmi.
  • Gerisi de gerçi salakça. Japonya'da geçen bir bölüm.
  • Rusya ile ABD birbirine girip, bunu düzelten yine James Bond oluyor.
  • Bu kez uzay gemileri ve bir yanardağ içine gizlenmiş üssü izliyoruz.
  • Japon oyuncular İngiliz tarza zorlama kalıyor.
  • Filmde ilk kez "1 numara" isimli kötüyü görüyoruz.
  • Boşuna Austin Powers, Dr. Evil diye dalga geçmemiş.
  • Ayrıca bu filmde Sean Connery'nin iyice yorgun düştüğü ve yer yer Antonio Banderas'a benzemesi dikkat çekici.
  • Film ismi ve şarkısı aptalca.
  • Yanardağ içindeki dekor ve finaldeki dövüş sahneleri iyi. Ayrıca araçlar, roketler ve diğer şeylerdeki alüminyum benzeri kaplama olmayan şeyleri beğenmedim. Davlumbaz gibi duruyorlar.



6- ON HER MAJESTY SECRET SERVICE (1969)
  • Çok salakça başladı.
  • Üçüncü, dördüncü ve beşinci filmlerde önüne gelen kadın ile yatar hale gelen James Bond'u bu kez başkası oynuyor.
  • Yeni Bond, Dalton'lardan gibi. Yüzü fazla köşeli.
  • Kavga sahneleri pek hareketli. Malkoçoğlu filmleri gibi. Orta tıfıl, kılsız, fazla enerjik bir Bond var karşımızda.
  • Kız, Sherley Manson misali gibi cool, soğuk ve kendini beğenmiş.
  • "Dünya Yetmez" kelimelri geçiyor 46. dakikada bir arma üzerinde.
  • Alpler görüntüsü güzel. Işık, kar ve manzara.
  • 1 Numara isimli kötü tekrar göründü, kedisi ile.
  • Duvarda Japon balığından tablo var. Bir önceki filmde gönderme. (Orda konu Japonya'da geçiyordu.)
  • Postane, PTT diye yazılı.
  • James Bond evlendi! İnanılmaz!!!
  • Ve ilk kez sonu olumsuz (mutlu sonsuz) biten film. Düşman yenilmedi. Devamı gelecek dendi.
  • Ordan burdan karışık bir film. Ama görüntü güzeldi.
  • Açıkçası son James Bond gibi çekilmiş. Sean Connery ayrılınca bunların etekleri tutuşmuş. Ne yapacaklarını bilemeden sürekli aksiyon içinde bir hikaye çıkmış ortaya. Yeni James Bond'ta garibim idare etmiş. Ona da acımadım değil. James Bond'u evermek bile başlı başına bir devrim.



7- DIAMONDS ARE FOREVER (1971)
  • Sean Connery geri dönüş yapmış. Ama kazulet gibi duruyor filmde. Yorgun; "Bana ne, filmi çekimi bitse de gitsem" modunda. Herhalde fazla para verdiler de kabul etti tekrar oynamaya.
  • Sanki baş rolde başkası var da, o yan rolde gibi bir havası var.
  • Elmaslar ve elmas kaçakçılığı falan filan. Sıkıcı hikaye.
  • Hele ki gökdelene tırmanma sahnesi var. Sesli güldüm.
  • Zoraki bir film olmuş.



8- LIVE AND LET DIE (1973)
  • Boktan bir açılış.
  • İlk Dr. No'yu anımsatıyor zencilerin oluşu filan...
  • Sonra aptalımsı bir James Bond çıkıyor. Salak bir kadın ile sabahlamış.
  • Görüntü 80'lerin vidyo kasetleri gibi.
  • Kadınlar balık etli, salak peruklu.
  • Açılış yazıları, tanıtım boktan. Şarkı da boktan. "Haydi yaşayalım ve hemen de ölelim" neyin kafası; nasıl bir dönem ve nasıl bir kafa (burda bol bol küfür ediyorum şarkıya) sil gitsin.
  • Zencileri ikinci sınıf gibi göstermek, düşmanmış gibi kullanmak hiç hoş değil.
  • Görüntü kullanımı ve mekan tasarımı hiç hoş ayrıntılara sahip değil. Stilini sevmedim.
  • James Bond ve oyuncakları ucuz. Orta yaşta ama oldukça zengin görünümlü bir adam. Bu tarz bir adam nasıl aksiyon sağlar, aksiyona girer mantığa aykırı.
  • James Bond (Roger Moore) sanki Robert  Redford'a benziyor.
  • 1:16:58'de mola.
  • Ayrıca Roger Moore'lu James Bond, Jack Nicholson espiri biçimine de sahip gibi.
  • İskanbil kartları ve tarot falları sıktı. 
  • Kız uyuşuk, özürlü gibi duruyor. Sarah Brighman'ı anımsatan yüzü var.
  • Eşcinsel zenci de gördük.
  • Çok fazla Bond gizli silahı yok. Sadece saat var.
  • Bu salak poliste neyin nesi!!!
  • Tekne yarışı da ne salak bir şey. Film ile ne alakası var! Bu sahneleri bu kadar uzatmanın ne faydası var!
  • Allahım ne aptalca voodoo dansçı koreografisi.
  • Kız var, dili yok; hiç konuşmuyor.
  • Allahım ne salak bir kötü karakter.
  • Salak bir final.
  • Salak bir şarkı.
  • Az aksiyon. Fazla kibir. Sen dağıt, arkanı Felix toplasın...
  • Felix daha yakışıklı hem.
  • Devamı gelecek yazısı da çıktı.



9- THE MAN WITH THE GOLDEN GUN (1974)
  • Uzun zaman sonra sevebildiğim bir James Bond.
  • Komutan James Bond olması çok boktan. Albay ya da daha düşük bir rütbe daha çok yakışıyordu. Daha çok aksiyon sağlıyordu. Komutan olunca; son noktaya çıktım artık yardımcılarım olsun, onlr aksiyon yapsın; ben daha sakin kalayım, takımlarım bozulmasın; seviştiğim kızla manzaram bozulmasın havası var. Ve bu hoş değil.
  • James Bond’tan daha aptal bir kadın ajan var. Daha kolay bir av ve daha sakar. Sevemedim pek.
  • Yüzüklerin Efendisi’ndeki kötü adamı burada daha genç ve aşk adamı rolünde görmek ilginç.
  • Açılış sahnesi güzel.
  • 3 meme kısmı boktan.
  • Cüce adam yeni kötü, fena değil. Ama final kısmı kolay lokma.
  • Güzel devam eden, fazla kötü ve hikaye geçişleri olmadan devam eden sakin bir film. “Majestelerinin Hizmetinde”ki gibi daldan dala atlayıp 15 film bir arada izlemiyoruz en azından.
  • “James Bond bu illa da öper” kısmı hoş değil. Aksiyon filmi bu, porno değil.



10- THE SPY WHO LOVED ME (1977)
  • 3 dalda Oscar ödülüne aday oluyor. En iyi Müzik, En iyi Şarkı ve En iyi set/dekor (sanat) tasarımı.
  • 1977’de Star Wars’ın başarılı olup, popüler olması ile devam filmi ismi arasına “Moonraker” filmi eklenmiş. Para, para, para…
  • İlk derleme best of tarzı James Bond filmi.
  • Müzik (tema müziği) kullanımı çok iyi.
  • Atlantis tasarımı çok iyi.
  • Öncceki filmlerden çok benzer tekrarlar var. Denizaltı kaçırma, uçak kaçırma gibi. Köpekbalığı, köpekbalığına yem yapma gibi.
  • Bond’a aşık kız, uzun soluklu olarak. Çok hepsi bir arada olan bir film olmuş.

--
*(1): bakınız Madonna "Die Another Day" müzik vidyosu.



7 Temmuz 2013 Pazar

Yorum: Daft Punk - Discovery

Küçük not kâğıtlarına CD albümü dinlerken not almışım. 2009 yaz vakti sanırım.


  1. One more time - 5:21 süresi. Pek başarılı değil. Sonlara doğru başarısı bozuluyor. Boşta kalıyor. 
  2. Aerodynamic - güzel ama Alive 2007 hali daha iyi.
  3. Digital love - pek hoş değil. Zaten ilk üç şarkı birbirinin ardından devam ediyor.
  4. Harder better faster stronger - gayet iyi.
  5. Crescendolls - hoş. Enstrümental. 
  6. Nightvision - hoş.  Enstrümental. 
  7. Superhereos - ben sevdim. İyi.  Enstrümental. 
  8. High life - iyi. Enstrümental. 
  9. Something about us - çok duru, yalın, aşk şarkısı. Çok seviyorum.
  10. Voyager - güzel.  Enstrümental. 
  11. Veridis quo - enstrümental. İyi. 
  12. Short circuit - hoş.  Geammy adayı olmuş. 
  13. Face to face - enstrümental şarkılardan sonra son ortalama süredeki şarkı. İlk kez dinledim. Güzelmiş. 
  14. Too long - Romanthony vokalleri ile başlayan albüm yine onun vokalleri ile bitiyor.

28 Haziran 2013 Cuma

Film: Man of Steel

Merak ettiğim bir filmdi. Ve güzel, beğendim.

Uzun zaman sonra karakterli bir kötüyü izlemek, görsel efektleri geliştirme güzeldi. 

En iyisi insancıl bir Superman, yazın gerginliğine iyi geldi.

 Haziran 2013.

12 Mayıs 2013 Pazar

Film: Aklımı Oynatacağım (I'm so Excited)

Pedro Almodavar'ın sinemada izleyebildiğim ilk filmi. Çoğu filmini dvd olarak izledim.
Film ismini bir şarkıdan alsa da, eğlenceli, sıkmadan izlenebilen ve heyecanlı bir film.
Yetişkin mevzularına, eşcinsellik, hayatın akışı derken iyi de yönetilmiş bir film.

Ferzan Özpetek gibi kast seçimi cuk oturmuş halde.
Bir önceki filmini pek beğenmesem de, yazlık ve eğlencelik bir film.
Ben keyifle izledim, güldüm.

10 Mayıs 2013 Cuma

CD: Şebnem Ferah - Od

Uzun bir aradan sonra özlediğim Şebnem Ferah geri dönmüş.
Kısa ve öz anlatım, yerinde yorum.
Her zamanki gibi titiz bir çalışma ve albüm olduğunu hissettiren bir albüm.

İlk dikkatimi çeken kayıtlar; Kalbim Mezar, Od, Savaş Boyası, Ya Hep Ya Hiç...
Od; sanırım annesinin vefatının ardından yazdığı bir şarkı diye tahmin ettim. Çok güzel.
Çok Yorgunum: Hoşçakal misali albüm kapanışını yaparken insanı alıp götüren bir şarkı. Helal olsun sana dedirtiyor. Çok, çok iyi bir yorum. Benim için albümün en güzeli.

Daha çok ölüm ve son zamanlar temalı bir albüm olmuş.
Dingin, olgun ve ben sevdim.
Dediğim gibi hikaye anlatıcı Şebnem Ferah'ı özlemişim.

Örnek alınması lazım.

4 Mayıs 2013 Cumartesi

Demir Adam Üç

Güzeldi.  Efektler filan.
Hikaye de sıkmadı. İlk iki filmden daha derli toplu bir film olmuş.

27 Mart 2013 Çarşamba

Aşk (Amour)

Sonunda filmin dvd'si yayınlandı. Dün satın aldım. Bu gece de izledim.


  • Bahsedildiği ve abartıldığı kadar değil film. Film hakkında herhangi bir yorum ya da yazı okumadım. Sadece tanıtım niyetine duyduklarım ile genel konusunu biliyordum.
  • Kadın oyuncu abartıldığı kadar değil. Benim için bu sezonun en iyi üçüncüsü diyebilirim. Lawrence, Chastian ve Riva diye sıralayabilirim. Diğer iki adayı henüz izlemedim.
  • Bu filmin bu kadar adaylık alması; A Separation filmi neden bu kadar adaylık alamadı dedirtiyor.
  • KAdın oyuncudan daha çok ben; gündelik olaylara, kocasına, evin kapı aralıklarına, kapıların ince ve uzun olmasına, evinin geniş olmasına, odaların bir tarafının beyaz, diğerinin sıkıcı bir sekilde kahverengi olmasına; belli bir olgunluğa gelmelerine rağmen etrafındaki yardımcı olan insanlar gibi gülmediklerine dikkat ettim.
  • Erkek oyuncu oscar adayı olabilirmiş.
  • Riva'nın elinin tutuşu çok iyiydi.
  • Hareketsiz kamera kullanımı, genlede ev içi mekanda çekim olması; yönetmenliği kolaylaştırmış; bence hem yormamış hem de konuyu dağıtmamış. django gibi farklı mekan ve sekansların olduğunu düşünürsek; bir oda içinde çekim yapıp olaya hakim olmak daha kolay.
  • Kadın ve erkek oyunculukları evet iyi yönetilmiş.
  • Kurgu biraz abartı geldi. İlk açılış sahnesi rahatsız etti beni. Böyle bir şey beklemiyordum.
  • Kendi deneyimlerimden çıkarsam; filmin gerçekliği yansıtma başarısı çok iyi. Hasta yatağı, hasta bakımı, banyosu vs. çok yeterli ve gerçekçi. Riva'nın makyajını ve durumunu daha da ağır yansıtabilirlerdi. Ama bu da filmi karamsarlaştırırdı.
  • En iyi film sıralamamda oldukça geri kalır. Gerçi Lincoln ve Django'dan daha keyifli izledim. Sıkmadı ve yormadı. 

Kimlik Hırsızı (Identity Thief)

Oldukça eğlenceli ve bazı kısımlarına ertesi gün çok güldüğüm bir film.
Diane çok komik...

Sonrasında dişi recep ivedik benzetmesi yaptım ama o kadar absürd değil.
Biraz da due date filmini hatırlattı.

1 Mart 2013 Cuma

Les Misérables (2012) - sinema filmi

Açıkçası "Arka Sokaklar dizisi" hikaye anlatım tekniği,  yakın uzak çekim hareketliliği rezaletinden sonra; Lincoln'da, yakın plan meclis tartışmaları ve salak görünümlü peruğu ile Lee Jones karakteri yeterince yordu. Bu yüzden gerekmedikçe yakın plan çekim ve hareketli çekimin bendeki karşılığı "rezalet".

Tam da böyle bir başlangıç ile başladı Sefiller. Ve hayal ettiğim müzikallerden farklı devam etti.

Tek sevebildiğim Bay Jackman ve sesi oldu. Sadece 1sa 20dk kısmını izledim. Ve beğenmedim. Devam edeceğim.


-----------------------------------------------
2013-09-21 / devamı


Bugün filmin tamamını 1080p formda izledim.
Renkler, kostümler, makyaj harika.

Açıkçası en iyi film sıralamamda Life of Pi yerine bu filme daha fazla şans vermeliymişim.
Biraz daha toparlanmış olsa; yine en iyi film seçilmezdi. Ama ilk üç içinde üçüncü film benim için.
SLP ise eğlenceli ve JL için daha çok beğeniyorum.

Yine Lincoln rezaleti olmasaymış ya BC ya da Hugh Jackman ödülü alırmış.
Ki ben olsam %56 oyla ödülü HJ verirdim. Kendini oldukça yükselmiş.

Renklere bayıldım!

20 Şubat 2013 Çarşamba

Aylin - Hadi Gel [EP]

Yıllar sonra iTunes ile dijital haline kavuşmak...

Yıllar önce kaset olarak, CD çalarımız olduktan sonra da orijinal CD baskısını satın almak.

O zaman Windows 95'li PC'de oyun oynarken arka planda müzik setinde bu EP'yi dinlerdim hep...

Zamanına göre oldukça ileride bir çalışma idi. Maalesef kıymeti az bilindi.

Merak edene:
http://www.discogs.com/Aylin-Baby-U-Dont-Love-Me/release/1385187

19 Şubat 2013 Salı

Araf (Yeşim Ustaoğlu) - sinema filmi

Lincoln - sinema filmi

Sonunda izledim. Uzun süredir erteleye erteleye bu günmüş son.
Filmi beğenmedim. Lincoln portresi güçlü değil.
Yönetmenlik rezalet. Senaryo abartıldığı gibi güzel değil.
Film keyifli değil.
Filmi izlerken çoğu şeyin set/dekor olduğu çok belli.
Kurgu kötü. Görüntü kötü.
Lincoln'u sürekli karanlık göstermek kötü.
Eşi ile Lincoln hiç uyumlu değil.
Sally'nin yorumu çok abartılı.
Lee Jones ise uyuz tip. Yorumu pek yeterli değil Oscar kazanmasına.
Müzikler pek hoş değil.

Sadece Lewis'in sesini ve tonunu beğendim. Filmi de o izlettirdi bana.
Tarih filmi ama bu kadar kasıntı da olmaz.

Ayrıca meclisteki dangalakları gördükçe, bizim Meclis TV insanlarımızın davranışları aklıma geldi.
Gerçi biz o kadar bile gelişmiş değiliz, onu fark ettim de acı bir durum.

Bir ek maddenin kabulü için bile bu kadar dalavere/ göz dağı verme/ rüşvet teklif etme vs. oluyorsa; günümüz siyasetini düşünmek bile istemiyorum.


Sonuç itibarı ile 12 dalda Oscar adayı olması, süper olduğunu göstermiyor.
Makyaj güzeldi.
Kostümler de.

Demek ki eli yüzü düzgün iki film var*; Argo ve SLP.

not *: Les Mis, Amour ve Beast henüz izlemedim.

Bu hali ile Master ve Flight'ın görmezden gelindiğini var sayarsak,
pohpohlamalarla yarışı, (Jackman'ni performansını izlemedim) Lewis ve Bradley götürecek.

Yönetmenliği de Russel ya da Heneke (izlemedim) alır desek boş olmaz.
Russel'in yönetmenği daha iyi. Adam 4 oyuncuyu aday yaptı. Bu bile dikkate değer.





Oyunbozan Ralph - sinema filmi

En iyi animasyon film Oscar'ını alır. Almalı. İzlediklerim arasında en başarılı filmdi. Keyifliydi de.

8 Şubat 2013 Cuma

Oscar 2013 tahminlerim


  1. En iyi film: SILVER LININGS PLAYBOOK / ARGO
  2. En iyi yönetmen: RUSSELL / HANEKE* / ZEITLIN*
  3. En iyi Erkek oyuncu: COOPER / WASHINGTON / PHOENIX
  4. En iyi yrd. Erkek oyuncu: DE NIRO / HOFFMAN
  5. En iyi Kadın oyuncu: LAWRENCE
  6. En iyi yrd. Kadın oyunucu: WEAVER / HATHAWAY*
  7. En iyi orijinal Senaryo: ZERO DARK THIRTY
  8. En iyi uyarlanmış Senaryo: SILVER LININGS PLAYBOOK / LINCOLN (belki)
  9. En iyi Görüntü: LIFE OF PI
  10. En iyi Kurgu: ARGO
  11. En iyi Ses: ARGO / LES MIS*
  12. En iyi Ses efektleri: ZERO DARK THIRTY
  13. En iyi Görsel efektler: LIFE OF PI
  14. En iyi uzun Animasyon filmi: WRECK-IT RALPH*
*: AMOUR, BEAST..., LES MIS'i henüz izlemedim


en iyi film sıralamam: ARGO > ZDT > SLP > PI > LINCOLN > DJANGO
en iyi erkek oyuncu: phoinex / washington
en iyi kadın oyuncu: lawrence
en iyi yrd. erkek oyuncu: ben hoffman derim. de niro benzer bir sürü ağlak rol yaptı.
en iyi yrd. kadın oyuncu: weaver > adams > field derim. zaten örümcek adamda da ağlak rolde olan field'i çok ama çok abartı buldum. ve beni çok rahatsız etti.
en iyi kurgu: kesinlikle argo. filmin tek hoş tarafı.
en iyi görüntü: pi. harukalede.
en iyi ses: argo
en iyi ses efekti: zero dark thirty
en iyi görsel efekt: pi. 3 boyutlu ile izleyince gerçekten yerinde ve yeterli bir kullanım.
en iyi animasyon: kesinlikle ralph. hala brave saçmalığını ödüllendireceklerse, aptallar derim.


3 Şubat 2013 Pazar

Django Unchained - sinema filmi

Cango'yu sevemedim. C. Waltz filmi götürüyor ve sürekli konuşurken bile J.Foxx kazık gibi duruyor. Horoz gibi. Filmin dekor olduğu çok belli. Ha bire patlayacak bomba gibi intikam peşindeki sahneleri ve işkence/öldürme görüntülerinin çok soslu olması beni gerdi. Di Caprio ile olan sahnelerde yordu.

6 Şubat 2013 devamı:
Şu bir gerçek ki bu filmin post prodüksiyonunu yapan kimse, filmi izlememiş.

Filmi izlerken yemek masasında bırakmıştım.  Heyecanla devamını izlediğimde ise bir saçmalık için gereksiz beklenti yaratmışım, onu anladım.

Di Caprio iyi oynamıyor ve Oscar adayı olması neden bekleniyor, anlamıyorum.

L. Jackson ise iyi ve rolü biraz daha uzun olsa aday olabileceklerden.

Bir kovboy filminde hip hop müzik ne alaka Sayin Tarantino! Keyfinin kahyası değiliz tabii de...

Ayrıca bir yönetmen neden filminde birqz oynar? Hitchcock gibi bir sahnede geçse ya 3-4 saniye...

Neyse senaryo çığırından çıktıktan sonra, mazoşist bir zevkle o bacaklardaki boyaların patlaması; evin patlama sahnesi maket olduğu çok belli. Birde senaryo ödülü alacak diyenler;  olmamış!  Inglorious Basterds ile kazanamadı ise, bu çok zor.  Zero Dark Thirty ne güne duruyor!

Kurgu da kötü. Film bitti derken orta yerden ivme kazanması çok salakça. Yorucu da.

Görüntü güzel. Ama daha iyi olabilirdi.

Sonuç: Oscar'dan eli boş dönecek bir film. Eğer yrd. Erk. Oyuncu ödül almazsa.

1 Şubat 2013 Cuma

çizgi filmler

2013 yılı için Oscar adayı olan 5 çizgi filmden 3 tanesini izledim. Bu yıl ilk beşe kalan çizgi filmler, maalesef esas kategori olan 'en iyi film' dalında aday değiller.

Izledigim filmler şöyle;

1. ParaNorman - Sinemada. 3 Boyutlu olarak.
2. Brave - Dvd olarak.
3. The Pirates! Band of Misfits - iTunes dijital kopya.

Favori olarak merakla sinemada gösterime girmesini beklediğim Wrath it Ralph var. Frankenwenie'yi maalesef kaçırdım.

Beğeni sıralamam şöyle;

ParaNorman > The Pirates > Brave

the best exotic marigold hotel / melis sökmen 'öze dönelim'

Güzel bir film ve çocukluğumda kasedini satın alip dinlediğim albümün dijital halini edinmek...

27 Ocak 2013 Pazar

müzik

2013 yılında fiziksel olarak satın aldığım;

CD:

1. Melis Danişmend - Biraz Gülmek İstiyordum
2. Ozan Musluoğlu - My Best Friends are Pianists


Vinyl:

1. Skrillex - Bangarang

20 Ocak 2013 Pazar

Zero Dark Thirty - sinema filmi

20 Şubat 2013;

Kathryn'i bir önceki filmi ile tanıdım ve kadın bir yönetmenin savaş filmini bu kadar iyi yansıtması, askerlerin durumunu/ psikolojisini böyle iyi anlatmasını çok beğendim. Ki kendisi de gerçekten o yılın en iyi filmini yapmıştı.  Avatar saçmalığı filan hikâyeydi.

Bu yıl ise baş rolünde sevdiğim bir kadın oyuncu ile yine savaş filmi var. Ama ilkine göre biraz daha az başarılı. Senaryo ve konu anlatım biçimi bölüm bölüm. O da filmi bir parça yavaşlatıyor, dağınıklaştırıyor. Ama senaryo gayet özgün bir çalışma. Dayandığı tema da ilk elden anlatılan bilgiler.
Burası çok önemli çünkü film gerçek olayı anlatmıyor.

Durağan başlayan film, zamanla ivme kaznıyor ve finali ile doruk noktasına çıkıyor.
Aslında biraz izleyeyenin de sabrını zorluyor.

Filmi tamamen film mantığıyla izledim ilkin. Sonra hakkında çıkan işkence görüntüleri abartılı, tamamen ABD propagandası bir film vs gibi ön yargıları es geçersek; filmde kimse durduk yerde kimseye bir şey yapmıyor. Etkiye tepki ile başlıyor ve amacına ulaşıyor film. Maksat UBL yakalamak/ öldürmek; ki bunun sürecini işliyor. Gerçek değil tabii ki, birinci elden anlatımlar eşliğinde.

Filmde ADB propagandası denebilecek ne var; bende Maya'nın converse ayakkabıları ve jelly şekelleme yemesi.

ABD'yi savunmayacağım; sadece eleştirilerini yapan arkadaşların hayatta nelerin baskın olduğunu, ADB'nin uluslrarası telefon çevirme kodunun bile 1 ile başladığını, cihad yapmak isteyen Doğu'lu insanların bile kullandıkları malzeme, silahın ABD malı olması, yok etmek için örnek aldıkları yaşam biçiminin ABD olması; kendi yaptıkları ön yargılarına dair bir paradoks zaten.

Merak eden bu filmi izlemedne önce "Vaad edilen Cennet", "Labirent" filmlerini izleyebilir...
Ya da "Hurt Locker"ı...

Dağınık anlatım maalesef yönetmen dalında dışarıda bıraktı Oscar'larda Kathryn'i.
Ayrıca işkence sahnelerindne rhaatsız olanlar aman Django filmini izlemeyin. O daha kötü.

Maya karakteri performansı Jessica'nın bu sene en iyi 2. performansı. Lawrence olmasa Oscar'ı da alır.

Özgün senaryo dalında ödül kazanmasını bekliyorum.
Kurgu da olabilir. Am bu dalda Argo'yu daha başarılı görüyorum.



--
8 Şubat 2013 notu: Filmi bu gece sinemadan izledim. Yorumumu yeniden değerlendireceğim. Olumsuz olmayacak.



Merakla beklediğim bir filmdi. Sinemadan önce dvd kopyasını izledim.
The Hurt Locker'den daha iyi bir senaryo, daha iyi başrol oyunculuğu var sanki.
Ama yönetmenlik kısmı biraz dağınık. Filmin bazı kısımları da dağınık.

Büyük ihtimal en iyi senaryo ödülünü alacak. Kadın oyuncu için ise en iyi ikinci performans diyorum.
Kadın oyunculuğundan beklentim daha yüksekti.

Biraz izlenmesi zor bir film. İşkence sekansları içermesi, mazoşist bir biçimde önce kıştırtıp, sonra intikam alma anlayışı, gerçekleri yansıtmayışı, ideolojik olarak "11 Eylül saldırılarının sorumlusu mağdem sensin, ölümüne sebep olduğun halkın intikamını da bu şekilde senden alırıız anlayışı" aslında "Özgürlükler ülkesi" olarak referans biçen bir ülke anlayışına; kötünün kendini savunma olanağı tanımaması; sadece üstün olanın şu anki durumu kazanmasını sağlıyormuş gibi duruyor.
Zaten filmde de ilerleme kaydedildikçe, "kötü taraf", "iyi tarafa" bir misilleme yapıyor. Sonra iyi taraf kötü tarafa. Döngü de böyle gidiyor.

Anlattığı bakış açısı maalesef James Cameron tarzı, ne bok olursa olsun kazanan Alta la vista bebek diyen taraf oluyor.

Bir de bir önceki filmin, genişletilmiş versiyonu gibi duruyor.
Değişik bir şey pek yok.
Yine savaş, askerlik, zor şartlar, askerlerin çileleri, Arabi ülkelerin küçümsenmesi (onların basit, ayak altında dolaşan, sorun yaratan tipler olarak sunulması), Abd'nin doğru yolu gösteren, hakkın, hukukun, kısaca "aklın yolu bir"in betimlendiği, buna karşı gelinirse bile döve döve doğru yola getirileceği yansıtılmakta.

Bir önceki filmde her ne kadar küçük zamanlarda fırsatlardan yararlanan beri ve karşı atakların durumunu gösterse de bu daha geniş anlatımılı bir ben vurdum, sen vurdun serisi olmuş.

İkinci yarı ve final kısımlarına doğru daha anlaşılır ve heyecanlı izlenir bir film kurugusu hakim.
Ama bir çok yerde konu atlamaları ve dağınık bir anlatım/senaryo var. Bu da En iyi film seçilme sanşını azaltıyor.


Hitchcock - sinema filmi

Merak uyandırma çabası içindeki yazılı tanıtımlarının aksine Alfred Hitchcock'un 1960 tarihli Sapık filmini çektiği zamanı ve kendi kişisel halini anlatmaya çalışan 2012 yapımı Hitchcock filmi pek olmamış.

Nedeni ise Anthony Hopkins' in çok iyi olmayan oyunculuğu,  Helen Mirren'in abartıya kaçan Alma Reville yorumu, koyu sarı renk peruğu, filmin zoraki olarak yeniden çekilmeye çalışılan Sapık dekor ve set görüntüleri (aslından farklı ve kötü duruyor), en çokta filmin yoğun renkli ve yaz vakti oluşu; anlattığı hikaye ile çok abartılan 'duş sahnesi' dışında 1960 tarihli siyah beyaz Sapık filminin zıt hali olması.

Tüm filmin yönetimi ya da verdiği haz duygusu, maalesef orijinal Sapık filminde Perkins' in evini gezen dedektifi merdivenlerden gösteren karelerin açısı ve anlatımının verdiği bile olamıyor.

Scarlette'in mimikleri, neredeyse birebir Perkins görüntüsü ile makyajin ne kadar başarılı olduğunun kanıtı.

Asistan rolü ile Tony Collete iyiydi.

Ister istemez 1960 zamaninda geçen bir film yapılıyor ama renkler mükemmel ve günümüz Hollywood zamanında olduğu çok belli.

 Bir ara Alma çantasını karıştıracakken, Helen'in cep telefonu çalıyor galiba dedim...

Alfred Hitchcock's Psycho

Sanırım izlediğim en iyi Alfred Hitchcock filmi idi.

Çok önce 2003 gibi, 1998 yeniden yapım Sapık filmini izlemiştim ama o zaman bile ne kadar kötü demiştim.

10 tanesinden 9'nu izlediğim Alfred Hitchcock filmlerinden bir tek 1960 yapımı Sapık filminin tek olarak dvd baskısını bulamamıştım bir türlü.

Sonunda bulup izleyince, aslinin ne kadar iyi bir film olduğunu gördüm. 

9 Ocak 2013 Çarşamba

2013 Oscar adaylığı tahminleri

2013 Oscar için izlediğim filmlerden kişisel tahminlerim


en iyi film:


  1. the master
  2. argo
  3. life of pi
  4. silver linings playbook
  5. moonrise kingdom
  6. zero dark thirty (*: henüz filmi izlemedim.)
  7. les misérables (*)
  8. lincoln (*)
  9. django unchained (*)
  10. - [bunun için tahmin yapmıyorum, aklıma gelen bir film yok.]

en iyi yardımcı erkek adayı:

  1. the master - philip seymour hoffman
  2. argo - alan arkin
  3. silver linings playbook - robert de niro (kitapla film arasında farklılık var. ben kitap halini tercih ederdim.)

en iyi yardımcı kadın adayı:

  1. the master - amy adams
  2. skyfall - judi dench (aday olmasa daha iyi)

en iyi erkek oyuncu:

  1. the master - joaquin phoenix
  2. argo - ben affleck
  3. life of pi - suraj dharma
  4. flight - denzel washington

en iyi kadın oyuncu:

1. silver linings playbook - jennifer lawrence


en iyi yönetmen:

  1. the master - paul thomas anderson
  2. argo - ben affleck
  3. silver linings playbook - david o. russell
  4. life of pi - ang lee


NOT: The Master filminin delisi değilim ama şu ana kadar gösterime giripte izlediğim filmler arasında en büyük filmdi benim için. Uzun ve sıkıcı yanları da var. Ama diğer filmleri izlemedim ve beklenen tahminleri tekrar yazmak istemedim (en iyi film kategorisi haricinde).

6 Ocak 2013 Pazar

Life of Pi - sinema filmi

Muhteşemdi.

Masalsı. Harika görüntüler. Ve güzel yönetim...

En iyi görüntü -büyük ihtimal kazanır-
En iyi erkek oyuncu
En iyi ses / ses kurgusu
En iyi görsel efekt
En iyi yönetmen
En iyi film
En iyi müzik
En iyi uyarlama senaryo

Oscar adayı olması muhtemel.

5 Ocak 2013 Cumartesi

2012 filmleri

Bu yıl meraklar beklediğim ve ne yazık ki hay kırıklığı ile sonuçlanan filmler yılı idi.
Ki son zamanlarda bu durum böyle.

En akılda kalıcı film Moonrise Kingdom oldu.

Amazing Spider Man, 15 yaş çocuk filmi çıktı. Çocukluğumun süper kahraman çizgi filmi bir kez daha salakça yapılmıştı. (Spiden Man 3 hayal kırıklığını hala unutamam.)

The Dark Knight Rises iyiydi. Ama çoğu kişinin beklediği (ilgi uyandıran ve önceki film ile kıyaslanan) Kedi Kadın ve rolü farklı ve kısa idi. Ama seriyi güzel tamamlayıp bitirmesi çok güzeldi.
Bane'nin sesi ve gözleri ile ifade biçim inanılmaz güzeldi... Sevimli bir sokak kedisine bakmak ve onu okşam gibiydi.

Master ilk büyük filmdi. İzlediğimizde hem soldan çarpılmış, hem de şahane oyunculuklar ile sevinmiştik. Ki bence 3 kişinin de en güzel işi. Hatta yönetmenin de.

In touchables ise diğer beklediğimden fazlasını veren ve güldüren film idi.

Açlık Oyunları ise faklı ve kendini tekrar eden ama cesur ve akıllı bir Jennifer oyunculuğu ile güzel bir filmdi. Filmin sonundaki şarkı ise, uzun zaman sonra dinlediğim en güzel film şarkısı idi. Filmi izledikten sonra insanın içine işleyen bir kayıt.

Skyfall, allahım resmen işkence ve bu senin  en büyük hayal kırıklığı. Bir beklentim yoktu ama güzel filmdir James Bond'lar, macera aksiyon sürükler derken, Sam Mendes 2. yarıda bizi resmen süründürdü... Ticari bşarısına ve medya pompalaması kesinlikle örnek alınacak bir çalışma ama çok sıkıcıydı. Çok.

Argo, Ben Affleck'in en iyi işi şimdiye kadar.
Film de güzel. Kurgu Oscar'ını alabilir bu halde.
Bu filmsizlik kuşağında hem en iyi film adayı, hem de Ben en iyi yönetmen adayı olacak.

Başka aklıma gUUelen merakla beklediğim Dark Zero Thirty var.
Jessica da başka çok beğendiğim bir oyuncu. Bakalım onun oyunculuğu nasıl?

Life of Pi izlenecek.
Anna Karanina da öyle.

Ha bir de alternatif eleştiri anlatımı ile Killing Them Softly güzel, değişik filmdi.
Ha bir de yine Uçuş filmi iyidi. Denzel'da kesin Oscar adayı olur.

Şimdilik aklım gelen bu kadar.

Silver Linings Playbook / Umut Işığım

Kısaca:

Kitabı okuyup, filmi merak eden biri için; kitap Pat ağırlıklı anlatılırken, filmde Tiffany (başarılı oyunculuğu ile) öne çıkıyor.
Kitapla ilgili kısımlar var ama senaryo kitaptan farklı. İşleyiş konusu da biraz farklı.
Bu durumda ters köşe oldum diyebilirim.

Ama şunu da hemen, hatta bağırarak söylemek istiyorum Jennifer kesin Oscar adayı olur. Hatta bu yıl gösterime giren filmlerde izlediğim en iyi kadın oyuncu performansı idi.

Bradley ise sönük kalıyor. Tiffany ile Pat olduklarında, nedense Tiffany hep odaklanmayı alan kişi oluyor.

Baba rolü öne çıkartılmış... Robert De Niro belki Oscar adayı olur.
Jackie ise daha arka planda kalmış. Yüz, vucüt benzerliği dışında filmde figüran gibi.
Konuşması bile duyulmuyor, beni rahatsız etti.

En iyi uyarlama senaryo,
En iyi Kadın oyuncu, hatta ödül bile kazanabilir,
En iyi Erkek oyuncu, düşük ihtimal, Ben Affleck daha iyi kıyaslanırsa,
En iyi yönetmen, Master ile kıyaslanırsa, master daha iyi.
En iyi Film, olumlu olması ve güzel derlenmesi ile.


Kitaba gelince,
kitabı gayet zevkli, sürükleyici okunan ve yer yer güldüren bir çalışma iken,
filmi izlerken ister istemez "bu buradan, şu şuradan geliyordu, ah evet bu kısım da vardı kitapta..., aaa bu kısım değişmiş; aaa tamamen farklı" dediğim kadar, Tiffany, "aman tanrım! resmen döktürüyor" dedim.
Hatta toplu bir sahne var ki, ailece ve komşular beraberken Tiffany resmen döktürüyor...
Dans sahneleri kitaptaki gibi değil ama "küçük gün ışığım" filmini anımsatıcı, ve doyurucu.

Merak edenin keyifle, 2. yarıda daha da gülerek ve Jennifer'a hayran kalarak izleyeceği kesin.

Blade Runner 2049

yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...