6 Aralık 2009 Pazar

Üç Maymun

26.01.2009 tarihinde Comments From Another Room üzerinden, yazan: Muttalip





ÜÇ MAYMUN: 8/10





Uzak filmini izleyememem bende saplantılı bir hal bıraktı.





İklimler'i izledim. Eşi, Ebru Ceylan'ın oyunculuğuna hayran kaldım.

Filmin kısaca özetlenen cümlesine de...



Sessiz sedasız bir Cannes Film Festivali haberi geldi.

Galada herkes Hatice Aslan'ı ve güzelliğini konuşuyordu…

Üç Maymun, En iyi yönetmen ödülünü getirdi Nuri Bilge Ceylan'a…



Ne güzel…

Yavuz Bingöl oynuyormuş, hadi len…

Tecavüz sahnesi varmış, yapma ya…

Bu ne iğrenç bir film, ıyy…



Filmi anlayabilen kesim, ödülünü vermişti.

Kendimizi, bize anlatan biri çıkınca; ne kadar da inkarcıyız.

Şimdi de en iyi 9 yabancı film sıralamasına kaldı Oscar adaylığı için.

Keşke yerden yere vuracağımıza, o kadar destek olsak…

Belki o zaman "Güzel ve yalnız ülkem" demez Sn. Ceylan…



Üç Maymun, afişinde yer alan kısa anlatımıyla, ne olup bittiğini özetliyor.

"Küçük zaafların büyük yalanlara dönüşerek parçaladığı bir ailenin gerçeği örtbas ederek herşeye rağmen bir arada kalma çabası. Altından kalkamayacağı acılara ya da sorumluluklara maruz kalmamak adına gerçeği bilmek istememek, onu görmemek, duymamak, hakkında konuşmamak ya da günümüz tabiri ile "Üç Maymun"u oynamak, onun varolduğu gerçeğini ortadan kaldır mı?"



"Üç Maymun" lafını yazın duyunca, aklıma Hülya Avşar geldi.

Kendisi bir ilişkiyi kurtarmak için bunu oynadığını ve doğru bulduğunu söylemişti…

Sonra neden filmde popüler kişilerin tercih edildiğini merak ettim.



Filmi, sinemada iken gidip izleme cesareti gösteremedim. DVD halinden izledim.

Çünkü filmin bu karanlık bulutlu havası beni gerdi, ürküttü.

Ben gri bulutlu, yağmur öncesi sıkıntılı havadan nefret ederim.



Filmi izledim.

İzledim de, istemeden yutulan bir demir ceviz gibi geldi bana…

Konusu itibari ile çok, çok ağır psikolojik drama.

Kara bir sonbahar gibi…



Şimdi "genel kesim" tarafından anlaşılmamasını anlıyorum.

Görüntüler ve o finale kadar ki sıkıntılı, sepya tonundaki hava; buna istinaden filmin başlaması ve bitmesi…



Ben Nuri Bilge Ceylan'ı, Ang Lee'ye benzetiyorum.

Onun gibi naif, anlayışlı, açık fikirli ve tarzı olan bir yönetmen.

Gittikçe çıtasını yükseltiyor.



Filmi izledikçe, film sizi hipnotize etmiş gibi içine çekiyor.

Oyunculuklar çok, çok güzel. Hatice Aslan'ı bende alkışlıyorum...

Kast seçimi tam yerinde olmuş. Başlangıçta sorunun cevabını veriyor.

Senaryo çok sade, yeterli.

Küçük detaylar her şeyi tamamlıyor.

Çalan cep telefonu müziği...



Çaresiz, hastalıklı bir ilişkiyi ve banliyöye uçurum gibi dik duran binada geçen yaşam o kadar güzel anlatılmış ki…

Geniş ekran görüntüler kusursuz…

Işık oyunları süper.



Film sizi içine çektikçe, sanki sobelenecekmiş gibi arkasını kollayan birinin sıkıntısını yüklüyor.

İzledikçe daha da geriliyorsunuz.

Bir ara aklıma karamsar şarkıları ile Teoman geldi…

Herhalde böyle avuttum kendimi.



Ve finali ile (beklenen) yağmur yağıyor…

Film bitiyor.

Siz rahatlıyorsunuz...



Bir ara filme artı yirmi altı yaş sınırı koymaları gerek dedim.



Aynı durum sizin başınıza gelse, siz üç maymunu oynar mısınız?

Kara bulutlar gibi, bu sıkıntıyı taşır mıydınız?

Bir de o gözle bakın…



Şair nasıl en doğru kelimeler ile şiirini yazıyorsa,

Ressam nasıl en güzel renkler ile resmini konuşturuyorsa,

Nuri Bilge Ceylan'da oya gibi işlediği sıkıntı ve hayran bırakan görüntüler eşliğinde anlatıyor filmini…



Bu yüzden büyük olması normal.

Blade Runner 2049

yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...