29 Mayıs 2009 Cuma

Issız Adam

Yuhlamaları duyar gibiyim... Daha yeni mi izledin diye. Evet! Merakıma yenik düşüp, o kadar konuşulan filmi başkasının değerlendirmesine bağlı kalmak yerine, kendim iyi mi, kötü mü diyebilmek için izledim.

Sonuç, iyi olan taraf daha çok. Yani %60 beğendim. Ama memnunluğu %30. Nasıl yani, şöyle... Efendim film hakkında atılıp, tutuldu. Yazıldı, konuşuldu vs. de vs. Hepsini bir kenara bırakıp, izledim filmi. Öncelikle Recep İvedik 2'den daha çok küfür var. Önce onu izledim çünkü. Artı sanrım 18 yaş üstü için uygun ibaresi gelmedi filme, 13+ vardı. Ama kalkıp bir Milk filmine ve Brokeback Dağı için 18+ deniyorsa (ve ayıplanıyorsa); sorarım nasıl bir adalet bu? Bunu çok iyi biliyorum ki orta okul ve lise gençleri izliyordu bu filmi sinemada. Bu kadar sadist bir başrol, grup cinsel ilişki içerikli sahnelerile bu film nasıl görmezden gelindi, hayret! Eminim bunu Bakanlar da eşleri ile izlemişler ve izlerken çekinmişlerdir. Bir de kendi çocukları ile izlediklerini düşünsünler... Neyse.

Film zaten hayvan olan Alper ile başlıyor. Nip/Tuck'ın Türkçe versiyonu mubarek. Her akşam başka biri, al sana Teoman. Derken aynı edepsizliği Ada'ya yapıyor. Ada ilkin ağzının payını güzel veriyor ama sonra koyveriyor... Aslında popüler filmleri sevmiyorum. Daha doğrusu ortalama filmleri. Nedeni ise her şeyden bir parça oluyor, sanıyorlar böyle en güzeli oluyor. Neyse...

Evet her şey iyi güzel gidiyor derken, Alper ona gelen Annesinden kurtulmak için Ada'yı kullanıyor. Ve ah, ah, elimde o tencere olacaktı da atacaktım kafasına. Kıza sarmayı bıraktırdı hayvan. Bu Recep İvedik'ten daha hayvan bir erkek tipi! Ve bu plak olayını, müzik olayını vs hiç beğenmedim. Mesela bende plakları severim. Benimde hayalimdir plak dinlemek, arşivi yapmak; ama bu klasik arabam var, önüme gelen kadını düzerim hesabı. Bu kadar naif ruhlu müzik sever biri nasıl böyle sadist, cinsel düşkünü ve benciliğin tavanını yapıyor, aklım almıyor. Hayat zor, anladık ama kendini kaptırmamak lazım. Sonunda zaten Christian gibi hasta ruhlu biri olup çıkmışsın. Cinselliğin bitmiş; daha ne avlanmaya çıkyorsun!

Merkez'de yaşan insanlar için yaşam böyle mi? Bu kadar mı zevkleri? Bu kadar gençken, bu kadar mı ölü ruhları...

Söylenenlerden ilk dikkatimi çeken Semiramis Pekkan'ın şarkısı çalarken, ara bölüme Radyo 1 benzeri bir anons var. Bu kadar dikkatsizlik olmaz! Okumuştum, orijinal kaydı bulmadan, reklam anonslu mp3 kaydı kullanılmış filmde diye. Ayenen doğru. Nerde titizlik?

Nil Burak, Nil Burak dendi dendi duruldu. Allahım kadın cidden kendini küllerinden yaratmış. Alt tarafı küçücük bir bölüm için, allanıp pullanıp neler söylenmiş. Çok onure etmeler, o da zamanında başkalarının şarkılarını dinlerken sevişirmişte... O, ooo... Ne gereksiz şeyler. Bir de kendi ile ikilime düşüyor; ben müzik adına her şeyi yaptım, tasımı tarağımı topladım diyor ama yeni albümü için bir de bu şekilde tanıtım yapıyor. Cidden ikilem.

Hümeyra'nın bir şarkısı vardı sanırım, Alper'in bulmaya çalıştığı plaktı. Hümeyra'da çok ünlü. Dizi ile daha da ünlü oldu ama vaktinde zaten Tarkan kadar ünlüymüş, gene ünlü olayım telaşı yok üstünde. Çok ta güzel bir derlemesi var Ada Müzik'ten çıkan...

Tek ve en uygun keşif; Anlamazdın.
Bu şarkı güzel ve ikilinin sözde aşkını (ve filmin fikrini) çok güzel özetliyor.

Kontrol ettim, gazetede çıkan film afişinde 13+ ve cinsellik içerir yazıyor.
Sonra finale doğru ses miksajı rezalet. Bu kadar mı kötü olur. Bende DVD'den sanıyordum. Oysa filmi sinemada izleyenler de bu konuda dertli... Resmen senaryoyu okudukları, seslendirme yaptıkları bağırıyor...

Alper'e gelince, bol bol küfür ettim. Aklıma geldikçe de ediyorum.
Ada'ya aşık oldum; insan canlısı, geleneksel, yavaş yaşayan, dürüst biri. Gülümsemesi sıcakcık. Kendisi de çetin ceviz de, işte koyveriyor... O konuda ona da kızgınım.

Ve herkesin Facebook'u eklediği "Issız Adam'ın son 10 dk.sı, final sahnesi" diye paylaştığı şey; Ada'nın intikamı olarak çok güzel ama biraz uzun bir sahne. Bir an biraraya gelecekler diye yüreğim ağzıma geldi. Ne oduğunu anlamadığınız için, tekrar izleme ihtiyacı duyuyorsunuz.

Senaryo özensiz. Var mı, o da meçhul! Doğaçlama bir film gibi. Zorlama kelimeler var, tekrar eden kelime oyunları, laf sokmaya çalışmalar vs. Bu biraz akışı bozuyor. Beyoğlu sokakları gibi nereye çıkacağınızı şaşırıyorsunuz.

Onun dışında tamamen klişe, popüler ve sömürü usulü bir film. Ticari iş yani. Bu bakımdan Çağan Irmak'a hayranım. Vizyonu geniş... Para kazanmanın ve şöhretin yolunu iyi biliyor. Sinemasal anlamda diyeceğim şey ise, boş bir film. Bomboş hem de...

Recep İvedik 2

İlkini sinemada izlemiştim. Ama ikincisine gitmedim. Ama izleyince oldukça eğlenceli buldum. Konusu ilki kadar geniş değil ama eğlenceli. Kahkaha atarak güldüm. Uzun zamandır izlediğim en komik filmdi. Nine de tam çatlak. Recep'in Tavşan kostümü pek hoştu... Sonunun süpriz ile bitmesi biraz kritik ama bu tür filmler izleniyor. Ne kadar gaz, o kadar para... Sinemasal açıdan bir eleştirim yok. Öyle hali de yok zaten. Ama eğlence filmi işte, o kadar.

25 Mayıs 2009 Pazartesi

044BUZZ

Manoo and François A'nın yeni 12-inch plakları Today is Tomorrow EP'yi dinledim. Ama pek beğenmedim. Çok hafif olmuş.

Tiga - Shoes

Tiga'nın yeni albümü Ciao!'dan çıkan ilk single Shoes. Ben sevdim...

Redd

İlk fırsatta bir Redd konserine gitmek istiyorum... Şu ara "Palastik Çiçekler ve Böcek" ile "21" albümlerini satın aldım, dinliyorum. Çok başarılar! Çok sevdim onları...

Spencer and Hill

İlkin Röyksopp'un The Girl and the Robot maxi'sinde fark ettim. Tarzlarını çok beğendim. Sonra aynısı Tiga'nın yeni single'ı Shoes'ta de oldu. Gene onlar ve en beğendiğim remiks onların... Kimdir bilmem ama ben bu ikiliyi pek sevdim!

24 Mayıs 2009 Pazar

Röyksopp - Melody A.M.

Bırakın en sevdiğim gruplardan birinin albümünü satın almışım, tadını çıkarayım!

23 Mayıs 2009 Cumartesi

Largo Winch (2008)

2 yıldız. iTunes trailer'da posterini görüp, ilgimi çeken bir filmdi. Dayanamadım sonunda alıp, izledim. Posterdeki o çekici adam, bir yerden bana anımsama yapıyor ama Coupling'teki o adam mı; benziyor ama değil. Biraz da Prison Break'teki Ajan Mahoni gibi. Neyse klişeden ibaret bir TV filmi. Üstüne fazla konuşmaya değmez. Kötü kız rolündeki genç kız da süperdi onu da es geçmemeli...

22 Mayıs 2009 Cuma

Müzik Satın Almak

Bir müzik delisi olan ben için en güzel şey, ileride küçük bir butik/CD satış dükkanı açmak olacak. Böylece sevdiğim kayıtları dinlemek için para vermem :') Müzik, orijinal müzik için ben gidip bir CD alıyorum. Mesela Göksel'le dalga geçtim ama albümü çok güzel. Sevdim. Onu alıp, dinleyeceğim. Kopya halini indirip, onla yetinmeyeceğim. Böyle bir takıntım var, ne yapayım. Biraz eski usul kalıyor ama bu konuda ben eski halini koruması taraftarıyım biraz. Bir albümü alıp, dokunmak, incelemek... Bukletine bakıp, şarkı sözlerini okumak... Albüm için çekilmiş resimlere bakmak, albümü yapanları incelemek... Eskiden müziğin dijitale gidişatını ön göremeyen benin, şimdi çok sevdiği kasetleri var. İndirimden aldığı :') ama artık CD kafi. Gerçi şimdi AAC ve MP3 satın almak moda. Gerçi dijital müziğe de karşı değilim. Çok pratik. Mesela burada yayınlanmasını beklemeden iTunes ile ABD üzerinden bir albümü satın alabilirsin. Ya da hiç burada yayınlanmayacak bir elektronik albümü Beatport üzerinde satın alabilirsin.

Uzun zamandır D&R'dan müzik satın alırdım... Çeşiti bol ve fiyatı uygundu. Sonra daha uygun fiyatlı olan Electro World'den müzik almaya başladım. Ama son keşfim Media Markt. En uygun fiyatlı müzik burada satılıyor. Üstelik oldukça geniş bir kataloğu var, CD ya da DVD. Ve Blu-Ray bi de. Bugün dinlediklerime göre tavsiye edebileceğim 3 albüm var. Bu yaz için ideal...

  • Göksel - Mektubumu Buldun Mu? / Rahatlatıcı ve güzel bir klasik. Bildiğiniz Türk Filmi şarkıları.
  • Redd - 21 / Sevdiren, sorgulayan, süphelendiren çok güzel bir konsept, rock müzik albümü.
  • Derleme - Doublemoon Remixed 2 / Doublemoon şarkılarının remiksleri. Club ve House için birebir. Ön kapağı çok hoş, Kütahya çinileri gibi...

21 Mayıs 2009 Perşembe

Paradise Now (2005)

3 yıldız. Türkçe çevirisi ile Vaadedilen Cennet; beni şok eden ve yazı konusunda ilham veren filmin ismi. Tesadüfen buldum, şimdi izledim. Filistin adına 2006 Oscar ödüllerinde Yabancı Dilde En iyi Film adayı olmuş. Hatta Filistin de kim, nasıl kabul edilebilir diye de tantanası yapılmış.

Sayid'i oynayan çocuk, bana hep Doğuş'u hatırlattı. Belgesel niteliğinde bir film. İzlerken yormuyor, ama çokta birşey veremiyor. Sonu istenmediği çok belli bir "size kalmış" sonla bitiyor. Eurovision'dan İsrail'in şarkısı There Must Be Another Way'i hatılarladım bol bol. Ana özeti bu çünkü filmin. İntikam almak için ya da özgür olabilmek için savaştan daha iyi bir yolu mutlaka olamlı.

Bu iki komşu, yazı tura gibi ya da siyahla beyaz gibi ekonomik ve yaşam koşulları bambaşka iki ülke, ve süre-gelen katliam neticesinde birbirlerini yok etme çalışmaları... Haberlerde bile daha ağır hallerini görüyoruz. Film çok hafif bu konuda. Savaş sahnesi yok. Zaten çok yakın iki gençcin, Sayid ve Halid'in ne olduğunu idrak etmeden kalkıştıkları, sonradan düşünmeye başladıkları canlı bomba olma/olmama hikayesi. Film biterken senaryo biraz dağılıyor. Belirsizlik sizi uyanık tuturak durumu sorgulamanızı ve vicdanınızdan çıkacak bir cevaba göre filmi noktalamazı sağlıyor.

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Prison Break 4.16-4.22

Evet... 12 saat Prison Break dizisi izlemedim ama son 6 bölümünü izlemek zorunda kaldım. Heyecanlanmadım, meraklanmadım; sadece verilmiş bir sözü, biraz geç yerine getirdim. Evet, sanırım ilk kez bir yabancı TV dizisini baştan sona izledim... Ne mutlu bana. Christina'yı tam sevmişken, 4 yıl sonra özürlü gibi duran bir Michale Jr. ile veda etmek... Aman ne akıl işi! İlk iki sezonun mükemmelliğini hiç bir şeye değişmem. Keşke de öyle bitseydi...

18 Mayıs 2009 Pazartesi

The Shawshank Redemption

4 yıldız... 5 yıldız diyecektim ama sonradan düşününce zayıflıkları fark edilen bir film. Birden parlayan, insanın için işleyen, duygulandıran, çok hoş bir dram. Hapisaneden kaçış, kurtulma hikayesi... Ve en çokta umut veren sonu mutlu biten filmlerden biri... Benim için hala hatırladıkça gülümsediğim ve iyi şeyler anımsadığım özel bir anısı var. Ve her daim öyle kalacak. Forrest Gump'ı izlemedim ama o yıl Oscar ödüllerini silip süpürmüşlüğü var. Esaretin Bedeli, enteresan ama bir o kadar da hayranlık oluşturan bir Türkçe isim olmuş. 7 dalda Oscar adayı olan film, eli boş kalanlardan...

17 Mayıs 2009 Pazar

12 saat Prison Break

Asıl söylemek istediğimi yazmamışım. 19 Mayıs 2009 Salı günü, CNBC-e kanalı PRISON BREAK dizisinin 4. Sezon ilk 16 bölümünü peşpeşe yayınlayacakmış. Tekrar onu izlemeyi planladık. Gerçi ben bu kısmından sonra diziyi izlemeyi bırakmıştım. Çünkü diziyi rayından çıkarmışlar, kimin eli kimin cebinde olduğunu şaşırmışlardı. Hatta espiri bile yapar olmuştum: "Yakında dizinin adını da izlediğiniz dizi aslında Prison Break değildi, şimdi yeni başlıyor derlerlse, hiç şaşırmam" diye!!!

Sonra da internette yayınlanan 16-22 bölümlerini izleyeceğiz. Çok şaşıracakmışım!!! Son 2 bölümünü, 23 ve 24'ü de DVD olarak yayılayacaklarmış... Bu da çok aptalca. Biri alıp internete yüklemeyecek sanki...

Bahseceklerim...

  • Hadise ilk 3 bile kalamdan, 4. oldu. Şarkısı ve şovu pek işe yaramadı.
  • The Prodigy - Invaders Must Die albümünü dinledim. Aşırı saldırgan vokal örnekleri ve break beat müzikleri hoşuma gitti. Sadist mi oldum nedir...
  • Eurovision'daki şarkılar bok gibiydi. Tam dinleme yetim de olmadı tabii ama 2-3 şarkı dışında ilgimi çeken bir şey olmadı.
  • Diyeceklerimi de unuttum...
  • Yoğun bir hafta sonu geçiriyorum.
  • Havalar çok sıcak!
  • Ha, Mustafa Topaloğlu (benim fikrim gereksiz bir ünlü) yeni bir şarkı yapmış. İsmi Obama. Hatta vidyosu bile var. KRAL TV de izledik. Gülmekten öldük. Yağ çekmenin yeni ve yasal bir yolu bu olsa gerek.
  • Bir de daha önce dalga geçtiğimiz, ne ses, ne nefesi yetmediği halde; kartvizit misali sunulan "tatlım bende albüm yaptım, nasılsın? beş çayına sendeyim..." gibi GEREKSİZ isimlerden biri de Yeliz Yeşilmen ve Elemtere Fiş şarkısı... Gazetenin bulmaca ekinde hep resmi çıkıyor, ordan aklıma geldi şimdi...
  • Julie and Julia isimli filmin Trailer 1 tanıtımını izledim. Oldukça eğlenceli, sade bir film olacağa benziyor... Biri yaşlı, biri genç iki kadın; yemek yapmaya hevesliler. Yaşlıyı oynayan Meryl Streep. Genci ise Amy Adams. İkilinin uyumunun tuttuğunu Hollywood fark etmiş görünüyor...

16 Mayıs 2009 Cumartesi

The Prodigy - Warrior's Dance

Prodigy nadir severim ama bazı kayıtlarını da tam severim. Mesela Hot Ride, No Good, Firestarter gibi. Warrior's Dance, yeni albümlerinin yayınlanan ikinci single'ı. Bende ki üç şarkılık ama single'ı geliştirip, yeni remiksler yayınlamayı planlıyorlar sanırım. Warrior's Dance, break beat tarzında oldukça kışkırtıcı bir şarkı.

  1. Edit \ 2:55
  2. Benga Remix \ 4:46
  3. South Central Remix \ 5:41

15 Mayıs 2009 Cuma

Melekler ve Şeytanlar

3 yıldız. Beğendiğim kısmı sadece; müzikleri ve aksiyonu. Diğer her şey klişe... Bol bol konuştum zaten. Ve lanet AFM Migros, Beylikdüzü Salon 6'da izledim filmi; lağam/egzoz kokusu vardı, yoğundu. Çok rahatsız ediciydi. Bir ara da araba sesi duyduk, filmde hiç araba olmayan bir sahne idi; demek ki garaja çok yakındık.

Film başlamadan uzun bir süre başında reklam izliyoruz. Ara verdikten sonra film başlayacak sanıyoruz, hayır; yine reklam izliyoruz... "film başlıyor" diyor, hop gene reklam!!! Film tanıtımı değil, bu TV den bildiğiniz reklam. Bir ara TV kanalları dizi bitecekken yapardı böyle; cinnet geçirtircesine... Keşke sonuna da koysalar dedik bir ara, nasıl akıl edememişler... Hep reklam, reklam, reklam; gene reklam. Herhalde en çok reklam veren sinema burası. Ödül versin biri de mutlu olsunlar.

REKLAM İZLEMEYE GİTMİYORUZ BİZ SİNEMAYA. RAHAT RAHAT FİLM İZLEMEYE GİDİYORUZ! Burdan protesto ediyorum Beylikdüzü AFM Migros Sinemalarını. Bir daha gitmiyeceğim. Wolverine'den sonra da demiştim ama, bugün son noktayı koydum! Reklam izleyeceksem açar TV yi oradan izlerim, niye para ödeyeyim!

Film kopyası mı, yayınımı, bilemem nedeni ne, izlediğimiz şey de kötüydü. HD kalitesi gibi bir kalite yoktu. Daha reklamlarda bile belliydi, parazitlenmeler vardı. Çay reklamında sanki kum taneleri varmış gibiydi, güneşe bakıp çayını içip mutlu gülümseyen kadının yüzünde. Egzoz kokusu salsalar üzerine bakalım gülümseyecek mi...

Uzak muzak ama tercihimi Cinebonus sinemalarına ya da Beyoğlu, Levent'te bir dijital sinema için kullanacağım. Ya da Capitol Sinemalarına. En azından orada 5 dk reklam var. 30 dk reklam kobayı olamam bir daha.

14 Mayıs 2009 Perşembe

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Hadise - Düm Tek Tek

Hadise için daha öncesinde Türkiye'de yayınlanan beş şarkılık Düm Tek Tek EP çalışmasına değinmek isterdim ama alıp, dinlemedim. Yine de Sertab Erener'in EP çalışması gibi hoş bir derleme olmuş. Türkiye'de popüler olmuş şarkılarının bir arada olması hoş. Müzik markette bakmıştım. Yeğenlere alırım belki. Şu aralar Düm Tek Tek kaydını söyleyip duruyorlar...

Geçen yaz boyunca, askerde, her yerde Deli Oğlan kaydı çalıyordu; ben asker dönüşünde ya da bitişinde bunu söyleyeyenin Hadise olduğunu fark ettim. Ya da bir arkadaşım söyledi... Eğlenceli bir şeydi de, kim söylüyor, ne diyor umursamamıştım. Sonra Aşkkolik diye bir şarkıyı sevmiştim. Yokluk yaşan Pop Müzik alanında çölde su bulmak gibiydi. Sonra öğrendim onu söyleyen Hadise imiş...

Gelelim TRT 1 kanalında dün gece yayınlanan ve bu zamana dedikoduları yapılan sahne şovu ve şarkı kısmına. Gösteriyi izledim. Beğenmedim. Ya da o kadar iyi değildi. Hadise'nin sesi şarkıyı söylerken, gergin çıkıyordu. Zorlanarak söylüyor gibiydi. Nakaratın çoğunu da bir kadın ve erkek söyledi. Orijinal halinde sanırım bu yok.

Sibel Tüzün'ün yaptığı gibi daha öne duyulmuş şarkıyı değişik düzenleme ile söylemek, pek başarılı ol(a)mıyor. Buna sanırım son anlarda artan heyecan ve farklılık yapma telaşı sebep oluyor. Sertap Erener'in zamanındaki gösteriyi de izlemiştim ama sahne kareografisi ve şarkı çok uyumlu, başarılı idi. Hatta orijinal kaydından daha iyi bir düzenlemeydi sahnede söylediği kayıt.

Uzun dedikodular sonrasında sahnede izlediğim Düm Tek Tek beni memnun etmedi. Kırmızı fırfırlar hiç seksi değildi. Muhteşen bir sahne elbisesi olacak deniyordu, bu mu yani muhteşem! Yandaki kadınlar ve sonra bir ara gelip-giden yeşi fırfırlı, orta çağ figürlü dansçı erkek hiç uygun değildi. Daha çok zorlama bir stil gibi duruyordu. Bence bu Hadise değildi. Hadise'nin diğer hallerini izlerken söylenen seksi, içinde bir yıldız kıpırtısı var vs. betimlemeleri bu gösteride yoktu. Ben göremedim...

12 Mayıs 2009 Salı

The Crystal Method - Divided By Night

"Smile?" kaydı favorim... Şimdilik bu albümü dinliyorum, detaylar sonra.
Albüm ön kapağı çok hoşuma gitti. Hoparlörden bir Ay... Güzel konsept.

10 Mayıs 2009 Pazar

The Cider House Rules

2000 yılı OSCAR larında En iyi Film ödülünü AMERİKAN GÜZELİ aldı, benimde kesin favorimdi ama o yıl sinemada sadece bir filmi izleyememiştim: The Cider House Rules. Ondan önce En iyi beş film sıralamam: Amerikan Güzeli, Altıncı His, Yeşil Yol, Köstebek şeklindeydi. Köstebek filmi çok rezil bir filmdi... Şimdi bu filmi DVD de izleyebildim ve rahatlıkla ikinci sıraya dahil ediyorum. Görüntüleri çok güzel. Kürtaj yapmayı öğrenen bir yetimin hayat hikayesini anlatan konusu ile çok başarılı bir drama.

9 Mayıs 2009 Cumartesi

GÜNCEL | HAFTANIN BEĞENDİĞİM UCUBELERİ | GELECEK ZAMANDA SEVECEKLERİM

- SONY MUSIC
- ADAB-I MUAŞERET filmi
- MILK filmi
- MÜZİK
- redd grubu, videosu
- İNGİLİZCE (sanal) ARKADAŞLARIM
- re-vision on BLOG / BAKTIĞIM DİĞER BLOGLAR HAKKINDA yazı (comments from ve kim bu adam, everblog, redd seyirdefteri, vd.

yeter herhalde.

UCUBE: KRAL JULIAN söylüyordu; MAGASCAR 2 de...

8 Mayıs 2009 Cuma

Aşk-ı Memnu / Herkes memnun mu?

Yürümekten bu akşamki başarılı prodüksiyona sahip ama her damlasında entrika akan dizimiz AŞK-I MEMNU yu kaçırdık... Askere gitmeden önce TV tarihinn en şiddet -psikolojik ve fiziksel- içeren ve cinsellik özelliği önde olan -birebir tecavüz sahnesini yayınladılar diyebilirim- dizisi diye dalga geçtiğim ve bir kısmını izlediğim HALİL ile MENEKŞE den sonra, bunda da cinsel içerikliği, daha doğru anlatacak olursak, ensest ve yasak ilişkinin popüler olmasını ve normalmiş gibi ulu orta, çoluk çocuk düşünülmeden, TV de tanılmasına ve ailece (!) izlenmesine tepkiliyim.

Nasıl Binbir Gece dizisindeki o kadın -Şehrazat dı adı hatırladım şimdi; bu isimden de tiksiniyorum- için "ŞEHREZAT 1 TL olacak!" diye propaganda yapılıyorsa, çok eminim ki Türk erkeklerinin fantazisi Bihter, Türk -ve Arap ülkelerine de yayıldı ya artık- kadının fantazisini de Behlül... Bunun bu şekilde olması açıkça beni korkutuyor. Neden mi, ekonomik kriz ile zaten eğitimsiz olan erkeklerimiz, çok rahat içerleyip başkasına çatacaklardır. Eminim ki çok iyi eğitimli kadınlar bile Behlül'ü görseler sıkıştırıp, taciz edecektir.

"Mektubumu buldun mu?" yerine artık prevervatifimi buldun mu ya da g-strengim sende mi kalmışa alışıyoruz... Ama Avrupa'daki gibi geniş kültürle değil de, hayvanca tatminle.

Edepsez gelebilir ama dediğim gibi, gidişap beni korkutuyor...

Giant / Göksel - Mektubumu buldun mu?

Ah canım bugün ölmezsem, hiç ölmem herhalde...

Bu nasıl uzun bir film, beş film birden izlemiş gibiyim. İzliyorsun tam bitecek derken, hop yeni bir alıp götürmeler. Zaten bugün evden sahile, sahilden eve kadar; sonra evden şükrübeye, şükrübeyden eve yürüdüm. Yetmezmiş gibi bir de ömürden bakırköy meydana kadar yürüdüm. herhalde 7-8 km yapıyor. bir de üstüne 201 dk lık bir film izle. Var bir zorum da...

Film evlere şenlik, ismi gibi GIANT yani, dev, çok büyük! Adamın bir arsası var 240 bin hektar. Koskocaman! Teksasta. Çöl gibi bir yerde. İn yok cin yok. Bir de malikane yapmış, tam bu çölün ortasına, orda yaşıyor. Çiftçilik yapıyor. Bilmem kaç bin sığırı var... Aklı başında bir kızda ona aşık olup, yemyeşil kırlardan oraya geliyor. Hiçte pişman değil. Sonra burjuva hayatını yaşayıp, devam ediyorlar. Uşakları için küçük bir yer veriyorlar. 2-3 bina yeri kadar bir yer, adam oraya küçük bir çiftlik yapıyor önce. Sonra toprağı işlerken petrol çıkıyor. Sonra da petrolü işilyor ve ABD nin sayılı milyonerleriden biri oluyor. Ay cidden beynen ve ayaken yoruldum. Üstümden 2-3 tır geçmiş gibi. Ya da uzun bir lokomotif... Uyuyayım en iyisi. Eski filmleri izleyince insan sormadan edemiyor; "yeni filmler film mi? halt etmişler!" diye. Adamlar bilgisayar yok, bir şey yok, set yap, dekor yap; film ile beraber büyüyüp gelişmişler. Filmde bir ömür geçiyor, yönetmenin 1 milim ayarı şaşmıyor.

James DEAN'i beğendim. Garip bir çekiciliği var. Bana Benjamin'deki Brat PITT'i anımsattı. Elizabeth TAYLOR, gencecik. Çok iyi. Rock HUDSON'u izleyince nasıl OSCAR vermezler diye isyan edesiniz geliyor. Adam dev gibi, 1,93 m boyunda. Ve araştırınca AIDS e yakalandığını ilk açıklayan ünlüymüş. Gaymiş. AAA...

10 dalda OSCAR adaylığından sadece "En iyi Yönetmen" ödülü almış... Demek ki daha iyisi vardı. Titanik gibi film ayol, aaa. Türkçe DVD ismine de DEVLERİN AŞKI yazmışlar, çok güldüm. Sanki Kadir İNANIR-Türkan ŞORAY filmi! Gerçi aşk ile alakalı ama o dev arazi, cidden yani...

Bir de, GÖKSEL in yeni CD si çıkmış. İsmi "Mektubumu buldun mu?". Sen bulmayasın diye yastığın altına saklamıştım... Ona da çok güldüm. Bir de Türk filmi şarkısı okumuş, yürürken azıcık dinledim yolda; unuttum şimdi şakının adını ama iç bayıcı bir şeydi, beğenmedim. Gene depresyonda mı yoksa sadece Türk filmi şarkıları mı okudu? AAA, ben güzel bir albüm çıkarsa da alsam diyordum geçenlerde... Sony Music ile anlaşması da bitti, hangi firma ile çalacak acaba derken, sokaktaki posterden öğreniyorum ki Avrupa Müzik! Hande de orda zaten. Moda oldu galiba, herkes Avrupa Müzik e koşuyor; Avrupa Birliğine giremedik, bari buraya girelim der gibi... Gerçi Teoman ile arkadaşlar...

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Kararlar

Bu ay kendini daha zorlayacak kararlar aldı. Nisana ayı kararlarını -biri dışında; onda da re-vizyon yaptı- gerçekleştirdiği için mutlu. Şu ara İngilzice çalışıyor. Kaygıları var. İstekleri var. 2 kg verdi, diyeti başarılı gidiyor, bu yüzden de gayet mutlu. Yaz geldi, kırlarda koşup, çoşmak istiyor ama İngilizce çalışması lazım. Spora başlamayı düşünüyor. koşu ya da Badmintın. Uzun zaamandır fotoğraf çekemiyor, buna içerliyor. YES MAN'da gibi koşu fotoğrafçılığı mı yapsa diye düşündü," dudak büktüm. olmaz, yanlış anlarlar" babında... Ayşe Hatun Önal'ın Kalbe Ben şarkısını vidyo hali gibi yeniden miksledi. Bu da ona inanılmaz heyecean verdi. Robert Pat'in kısa saçlı halini beğendi. Uzun uzun müzik albümleri indirdi, onları dinleyecek daha. İngilizce için kaygılı. Ama morali yerinde. Temizlik yapması lazım bir de... Hepsi bu. -- Blogunuda kurcaladım, umarım kızmaz!

Yes Man

Fazla gülmedim...
Ama eğlenceli idi.

Katy Perry gibi olan kadını beğendim. Bir tane de ben istiyorum...
Brandley COOPER'in saç tasarımı çok karizma. Ralph FIENNES'e benziyor biraz da. Hatta Norman karakterini de o canlandırıyor (mu acaba) dedim...
Jim'i fazla espirili değil. Daha eğlenceli filmlerini de gördüm. "Fun with Dick and Jane" favorim mesela.

3 yıldız.

5 Mayıs 2009 Salı

Terminator 3: Rise of the Machines

T3'ü önce VCD de izlediğimi anımsıyorum. Sonra "Makinelerin Yükselişi" cümlesini sevdiğimi...
WOLVERINE sonrası TERMINATOR serisini tamamlamak için T3'ü izlediğimde, sonuç başkaydı.

Orta kaliteli, başarısız bir film beklerken, WOLVERINE'dan daha iyi bir senaryosu varmış ki, filmi beğendim. TX modelini oynayan modeli bile sevdim.

Kısaca, T2'den sonra sürekli "sen büyük insansın olacaksın" ile bir gençlik geçiren John CONNOR'ın bu psikoloji ile sadece bir keş olduğunu, ne de kıayamet günü, ne de kötü bir şey olduğunu anlıyoruz. Ama bela fazla uzak durmuyor. Sigara içmek isteyen kişi gibi, paketinden tekrar çıkıp, bu kez daha şık bir çakmak ile ateşletiyor ucunu...

SkyNET, kendi bağımsızlığını ilan ediyor. Makineler yönetimi ele geçirip, silah zoru ile elinde tutmak istiyor. Bu kez T-101 modeli hafif yaşlı. Her zamanki deri kıyafetlerini giydiği sekansta ufak bir dokundurma var diye sezdim. Striptizci'nin gözlüklerini ezmek, o şakacı yaklaşımı yerine biraz asabiyet normal hayattaki LA valisi Arnold'ın ta kendisi gibi.

T3'twki John'u oynayanı gene bir yerden tanıyordum ve yazarken öğrendim ki Cnbc-e'de daha önce gösterilen Carnivale dizisinde oynamış.

Konu olarak 3. bölüm ve ALIEN 3'teki gibi ilk iki bölümden alıntılar ile seriyi iyi ilerletiyor. 4. filmin bu yaz gösterileceğini varsayarsak, taşlar "cuk" yerine oturuyor. Aksiyon sahneleri çok iyi. Çekici kamyonu ile kocaman caddeyi mahvetmeleri çok hoş. T-101 ile T-X'in dövüşmleri vs. gayet hoş. Sadece bina içindeki bölümlerde ufaktan dijital efekt olduğu belli oluyor, 1-2 sn kadar. Onun dışında T-X'in makyajı ve kıyafeti çok başarılı. Paramparça olduktan sonra bile bir önceki sahne gibi sapa sağlam, her şeyi yerinde. Fondoteninin renginde 1 gr değişiklik yok...

Dediğim gibi, basit, kötü bir film izleyeceğim; çıksın aradan diye niyetlenmiştim ama beni şaşırttı. Ve hoşuma gitti. t-101'in laf sokması ve maço tavrıda hoşuma gitti. Bunu, hayvanlaştığında omuzlarının sıra dağlar gibi yayıldığını gördüğümüz WOLVERINE'nin başarısızlığı neden olmuş diyebiliriz. Ah Hugh, keşki Oscar alsan. Ne hoş olurdu...

X-Men Origins: Wolverine

04 Mayıs 2009 Pazartesi içindi...


Güzeldi ama pek başarılı bulmadım. Önceki seriler gibi yarım-yamalak bir film olmuş. Örümcek Adam gibi X-Men serisini de saçma-sapan ilerletiyorlar. 4. filmde anca Gambit'i görüyoruz. Venom kadar az... Sanırım benim beklentilerim çok yüksek!

Normal yaşamını süren Logan, AVUSTRALYA filminin fotoğraflarından çıkmış gibi. Aklıma hep o geldi. Ağabey olan Sabretooth iyidi. Zaten filmin yarısı o. will.i.am (Black Eyed Peas grubundan) kısa bir rolde. Genç Cyclops'u görmek güzeldi... Storm'u, Mystique'yi gözlerim aradı... Hatta Wolverine'nin adaya gittiğinde karşılatığı kadını "Mystique mi?" diye düşündüm... Gene Wolverine'nin neden geçmişini hatırlamadığını -anca 4. filmde- öğreniyoruz... Ryan Reynolds gerizekalısına uyuz oldum. Tam bir ahmak! Neyse, hepsi bu.

Bir de Beylikdüzü AFM Migros sinemasında filmden önce 10 dakikadan fazla süren reklamlar izlemekten bıktım. Sanırım başka sinemayı tercih edeceğim...

2 yıldız.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Terminator 2: The Judgment Day

Bir bilim kurgu/aksiyon filmini izlerken gülebilir misiniz?

Yok, "bu adamı şöyle biçti...", "oh, ne iyi; bunu böyle yok etti, süper!" şeklinde sadist bir gülümseme değil bahsettiğim. Bildiğimiz espirili olma, komedi için gülmek demek istediğim.

T1, izlediğinizde sizde fark edeceksiniz, Arnold çok katıydı. Tam robot gibi. Koca kafalı gibi. 7 yıl sonra T2'de tam tersini; daha insanı anlamaya, korumaya gayretli ve cocuksu espirili, içten bir Arnold izliyoruz. Bu her ne kadar bilim kurgu/aksiyon filmi olsa da, size sempatik, sıcak geliyor. T2 iyi de, kötüsü T-1000 modeli, eh cidden kötü. En güzel yardımcı rollerden biri bence. The Joker gibi biraz. O yok etme aşkı,o eriyip-dirilmeler, o taklit yeteneği ile gözümüzü kırpmadan kendinizi onu izlerken buluyorsunuz. Tıpkı öldürdüğü insanların şaşkın halde kalakaldıkları son halleri gibi.

Üzeirne yazıp fazla konuşmak yerine, izlemeyi tercih edceğim bir film T2. TIR kamyonlarına sempati oluşturan, hız tutkusunu ateşleyen ve sizi gülümseten en önemlisi de kesinlikle umut dolu bir film! 6 dalda Oscar adaylığından 4 ödül ile teknik dalda da THE MATRIX öncesi en iyi yenilikçi film.

3 Mayıs 2009 Pazar

Alien: Resurrection

Evet... Nereden başlamalı?... İzlerken artık bitse bu işkence diye söylendiğimi belitmeliyim. Tanrım bir de bu filmi sinemada izlemiştim. O zaman çocuk aklımla ne anladıysam... Zaten tam dönemiydi, yeniden diriltme mevzularının, klonlamanın... Tam da vaktinde sessiz sedasız gelmişti bu dördüncü yaratık filmi. Ama çok basit ve sıkıcı bir filmmiş... Senayo yersiz ve yetersiz. İlk kez dijital Alien'lar kullanılmıştı. Sigourney emanet duruyor filmde; şaşkın, daha güçlü. Değişimden türeyen, genleri ile oynanmış insan kafataslı yeni yaratık çok itici, iğrenç! Deneylerde başasız olan Ripley modelleri iğrenç... Tek sevimli şey Call karakteri ile Winona Ryder.

Filmde Fransız yönetmenden kaynaklı bir "noir" havası var. Tamamen ticari amaçla yapılmış, çok kötü bir film. İlk üç filmi izleyin yeter. Buna hiç bulaşmayın. Ki bu filmden sonra "Alien vs Predator" serileri çıkmasına şaşmamalı. "Alien 5" için neden uzak durduklarını daha iyi anlıyorum. Filmi daha ne kadar saçmalatacaklar ya da daha ne kadar kaç-kovala hikayesini izleyeceğiz? İstedikten sonra, sonsuza kadar bile olur. Ama sıkılmayacak mısınız, dürüst olun?

1 yıldız.

2 Mayıs 2009 Cumartesi

Alien 3

İlk iki film ile devam eden Yaratık macerası, 2. filmin kaldığı yerden devam ediyor…

İlk filmde bilim kurgu/gerilim/korku tarzı ilk kez denenmiş ve gerilim amaçlı bir film yapılmıştı. İkinci filmde gene bilim kurgu ve gerilim var ama korku pek yok. Bunun yerine savaş var, yani aksiyon. Bu daha çok beğenildi ve hikaye ne olacak diye merak edildi ki, aksiyon kısmı esas alınıp üçleme ile seriyi bitirmeyi düşündüler.

Üçüncü film için yardımcı yapımcı olarak başrol oyuncusu Sigourney WEAVER da var. Filmin yönetmeni bu kez David FINCHER. Daha önce Madonna müzik vidyoları ile tanınan ve bu türde bir deneyimi olmayan FINCHER, gene fena olmayan bir film yapsa da, bu ilk üç filmin en zayıfı. Buna diğer kişilerde hem fikir ki zamanında en düşük kar getiren film olmuş.

Bu film de, ikinci bölümde her şeyden kurtulan üç kişi ve bir robot; Ripley, Hicks, Newt ve Bishop uzay gemisinde dondurulmuş olarak seyir etmektedirler. Ama içeride bir yumurta açılmış ve onlara yapışmaya çalışan bir yaratık görülmektedir. Fakat nasıl? İşte bunun sonucu şeklinde de filmi izliyoruz…

-- UYARI: BU KISIM KONUYU AÇIKLAR. FİLMİ İZLEMEDİYSENİZ OKUMAMANIZ YARARINIZADIR. --


Gemi içeride yabancı bir cisim bulunduğu için uyarı verir. Sonra insanları kurtarmak için o kısmı ana gemiden ayırır ve ayrılan kısım hızla bir yere düşer. Burası bir hapishanedir. Gemiden bir tek Ripley sağ kurtulur. Ve o yaratık… Bu kez köpeğe saldırıp, onun içinde gelişir. Kediler hala şanslı :')

Derken bu hapishanede ters giden bir şeyler olur. Kişi sayısı gittikçe azalır. Beklenmedik ölümler, metal kısımlarda yanarak erimeler görülür… Evet yaratık buradadır. Onu yok etmek için bir koridorda tutmayı planlarlar. Sonra da üstüne sıcak kurşun dökeceklerdir. Ama Ripley kendini iyi hissetmez. Taramalardan geçtiğinde göğsünde bir kraliçe yaratığın geliştiğini görür. Beklenmedik sona az kalmıştır.

Yaratık yakalanır. İmha edilir. Şirket hala bu mükemmel organizmanın peşindedir. Oysa Ripley kızımızın neler çektiğini anlamamaktadırlar. O durdurulamaz. Engellenemez. Söz dinlemez. Toptan yok etmek gerekir. Yoksa o sizi yok edecektir. Finale doğru Ripley kızgın çelik kazanın içine atlar ve o sırada göğsündeki yaratık dışarı çıkar. Ona anne şefkati ile sarılır ve kızgın metal içinde yok olurlar. Hikaye ilk filmin son mesajı ile hikayenin bittiğini yeniler.


-- * --

Bu filmde yaratığın bakış açısından kovlama sahneleri güzel. Ve yaratığın daha çok ve net göründüğünü de söyleyebiliriz. Gene aksiyon amaçlı bir senaryoya sahip. Ama üç farklı yönetmenden, üç farklı film olarak güzel bir derleme ile son bulur.


1993 yılında "En iyi Görsel Efekt" dalında Oscar adayı olur ama kazanamaz.


3 yıldız.

1 Mayıs 2009 Cuma

Aliens

Hitchcock yanında 2 yazan filmlerden hayır gelmez, onlar bir boka benzemez, onları izlemem demiş... Ama devam filmlerinde, sinema tarihinde bir ilk gerçekleşir ve "BABA, Bölüm 2" filmi "En iyi Film" Akademi Ödülünü kazanır...

Çok iyi devam filmleri nadirdir. Genelde devam niteliğinde çekilen ikinci filmler daha çok para kazanmak amacı gütmektedir. Daha çok para hacamak taraftarı değillerdir. Ender olan bazılarından biri de ALIENS...

Bu filmi inanılmaz derece merak edip, bir türlü izleyememiştim. DVD hali çıktığında bile fiyatı çok pahalı ve bende DVD çalar yoktu. Gel zaman git zaman derken, bir gün ünüversite zamanında DİGİTÜRK'te ALIENS gösteriliyormuş, zap yaparken izlemeye başlamıştım. Filmi sanırım ortasından izlemiş ve sonundaki final sanesi ile neden 7 dalda Oscar adayı olduğunu anlamıştım.

Evet karşınızda oldukça başarılı bir devam filmi var; ALIENS...
2 'si yok ama o S, James CAMERON'un S'i burada dedirtiyor. Ripley karakterini oynayan Sigourney Weaver dişi Terminatör gibi. Müthiş! Mükemmel! Annelik iç güdüsü ile bu kez bilimsel değil, kavga ederek kendini koruyor... TERMINATOR'deki yakışıklı Michael BIEHN bu filmde de esas erkek.
-- UYARI: Filmi izlemediyseniz eğer, bunda sonrası film ile ilgili bilgiler, ipuçları içerir. Lütfen önce filmi izleyin, sonra yazıyı okuyun. Sonra filmi izlerken tadınız kaçmasın. --

Hikaye ALIEN'e göre geliştirilmiş ve bütünleştirilmiş. İlkinin bittiği yerden başlıyor film. Ripley'in kurtulmasını görüyoruz. Sonra yaratıklardan kurtulduğuna sevindiği gezegene, atmosfer sağlayıcıları yapıp, oarada çalışan insan topluluğu olduğunu öğreniyoruz. Ve... bir zaman sonra bu gezegen ile iletişim kopuyor. Nedenini öğrenmek için bir gemi yollayıp, araştırmak istiyorlar. Danışman olarakta Ripley buna gemiye eşlik ediyor...

Yumurtadan çıkan yaratık ise, o yumurtayı kim bırakıyor? Arılar gibi çalışan ve insanları üremek için kullanan parazit bir organizma. Bu filmde Kraliçe Alien ile karşılayoruz... Bu hikayeyi daha kanlı-canlı kılıyor. Kraliçe Alien yumurtluyor. Erkek Alienlarda bu yumurtaları koruyup, insan avlıyorlar. Böylece yaşam döngüleri devam ediyor. Yumurtadan çıkan parazit orgamizma insana yapışıyor, insanda gelişiyor. İnsanın göğüs kafesini parçalayıp dışarı çıkıyor, büyüyor. Yetişkin olup, topluluğunu koruyor. Bu böyle sürüp, devam ediyor...

Bu kez mekan tasarımları daha iyi. Sadece gemi içinde geçen bir hikaye yok. Tamamen dışarıda ve eski bir istasyondalar. Demir çelik fabrikası gibi bir şey. Herhalde ilk filmdeki set korundu ki, Yaratığın mevkiğine girirdikleri yerler aynıydı. Müzik için James HORNER çalışmış ve hoş tema müzikleri bestelenmiş. Yaratıklar, çok olduğu için görsel efektler daha başarılı. Hepsi gerçek gibi duruyor. Öyle boktan dijital efektler gibi değil. Bunla beraber ses ve ses efektleri de çok başarılı. Kurgu güzel. İzlenmesini kolaylaştrıyor, yormuyor.

Eğer ilk filmi izlediyseniz, bu bütünü %40 gibi. Diğer %60 ise bu ikinci film... İlk filmden hatırlanacak klasik öğeler var. Mesela kedi hala yaratıklara karşı tepki gösteriyor. Yaratık tam film biterken tekrar geminin içinden geri geliyor... Gene siber-robot var. Ama bu kez iyi niyetli. Özellikle Kraliçe Alien hem yeni tasarım, hem dövüş sahneleri çok başarılı.

7 dalda Oscar adayı olup, 2 dalda ödül almış. "En iyi Görsel Efekt" ve "En iyi Ses Efekti". Özgün, çok başarılı ve devam filmi... Kesinlikle izleyin!

Terminator

01 Mayıs 2009 Cuma

04:53



Çok güldüm öncelikle, onu demeliyim… Ondan sonra gece gece böyle şiddet içeren, katliam yapan filmleri neden izlerim; derdim ne benim! İzlerim, izlerim de bir de korkarım.

James CAMERON'un ilk YOK EDİCİ filmi şahane. DVD de çok güzel görüntüler ve çok güzel bir ses vardı. 25 yıl önce yapılmış bir film olsa da, hala izlerken sizi içine çekip, şaşırtıyor.

Bazı yerler komik, evet ama o zaman için "ne film ama…" dedirtiyor.

Arnold amcaya çok güldüm. Kalıp gibi adam, vermişler eline silahı; vur babam, öldür babam…

Makyajı çok dandikti. Yani ilave bir plastik olduğu çok belli. Ama kendini yaralandığında onarması ve meşhur tek gözü kırmızı robot-insan sahnesi tam anlamıyla klasik.

T2, hala en çok sevdiğim bilim kurgu/aksiyon filmlerinden biridir. Daha bu ilk filmde, kurgu ve hikaye anlatımı şahane. Sahar CONNOR, 80'lerin disko kadını iken, nasıl gerillaya dönüşüyor anlıyoruz. Bu arada Hz. Meryem-Hz. İsa olayını da ironi olarak irdelediğini düşündüm. John'un babası da taş gibi adam. Öyle mankenler bile yok şimdi.

Bir de güldüğüm başka şey, saç tasarımları, kostümlerin çok iyi ve komik olması. Artık PC oyunlarında çıkan Pet Shop Boys tarzı disko melodileri… Filmle beraber paralel giden müzkler de çok başarılı idi. Özellikle açılış ve ara tekrar sahnelerinde karanlık geleceğin tasviri, ayaklı insanları yok eden robot makineleri de, 1984 romanı ve günümüz Dünyalar Savaşı ve Transformers'a benzettim. En azından onlara ilham oldukları kesin...

"Title" tasarımı da filme uygun. Gelecekten geçmişe doğru; büyükten küçülerek geriye doğru gidiyor. Güldüğüm başka konuda zırt pırt geçmişi düzeltmek için gelecekten birilerinin geçmişe dönmesi… Ne bol malzemeli bir senaryo bu kardeşim! James amca, AVATAR'ı çekiyorsun ama ellerinden öpüyorum. Zekana hayranım...

Alien - Director's Cut

30 Nisan 2009 Perşembe
22:30


Büyük bir merakla acaba Yönetmenin Kurgusu'nda daha önce eklenmemiş neler var diye yedim kendimi durdum. Merakıma yenik ilkkin açılışı izlemiştim. Ve Ridley Scott tanıtım konuşması ile film başlıyordu. Ama şimdi izleyince, 1979 Sinema hali da iyiymiş diyorum. Pek araştırıp bakamadım ama Yönetmenin Kurgusu, daha kısa imiş. Ve bazı sahnelerde, bir sonraki sahaneye daha hızlı geçiş oluyor gibi geldi bana. Bu da bazı bölümler kısalmış dedirtiyor...

Bu yıl itibari ile tam 30 yıl olmuş... Ridley Scott artık 72 yaşında... Sigourney Weaver 60 yaşında. Bu yaş ile nasıl dinamik bir Ripley olur; olur da oynar -eğer Alien 5 çekilirse- bilemiyorum...

Blade Runner 2049

yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...