28 Şubat 2010 Pazar

Kirk Jones - Everybody's Fine

bakalım...

Cumartesi, Pazar

Sakin geçen bir cumartesi idi.
09:00 - 14:00 / işteydim. temizlik yaptım
15:00 / alışveriş yapıp eve döndüm.
16:00 / dinlendim
21:00 / saçımı kestirdim, para çektim, "everybody's fine" filmini aldım
23:00 / soysuzlar çetesini "hızlı-ön izleme" yaptım. sonuç bazı yerlerinde güldüm. pek beğenmedim. abartılacak bir şey yok ortada. listemde 8. film olacak.

Pazar günü
bol bol dinlendim.
15:00 / banyo yaptım.
16:00 / pizza almaya çıktım. alışveriş yaptım. çamaşır attım makineye.
16:30 / hürriyet gazetesini okudum. ömür gedik favori komik insanım. çamaşır serdim
18:00 / odamı topluyorum... FarmVille oyununda iki villamı sattım, daha makul olarak beyaz köşk aldım. Tüm tarla tarzımı değiştirdim. Şimdi oyunda 53. seviyedeyim. Bakalım 60. seviyede ayrılmayı düşünüyorum. 24 Mart'ta tam 6 ay olacak.


26 Şubat 2010 Cuma

Perşembe

İstikamet Kartal, Dudullu, Erenköy, Beykoz şeklindeydi... Grupaj Servis, İnterpost, Dota Logistics, Hilal Trans uğranılan firmalardı... Trafik yoğundu, hava sisliydi...

24 Şubat 2010 Çarşamba

McG - Terminator Salvation

Avatar'daki çocuk burda oynuyormuş, tanrım. Ondan ve "kart sesli" Christian Bell'den nefret ediyorum. Film de karanlık, karamsar ve kötü sanırım. Hızlı bir "forward" izlenimi bunu sağladı.

Guy Ritchie - Sherlock Holmes

23 Şubat 2010 Salı

Quentin Tarantino - Inglourious Basterds

03 Mart 2010 // Bugün Bulgaristan'da Türkler'den kurtulmanın başarısı üzerine resmi tatil günüymüş. Bende dün öğrendim. Çalıştığımız çoğu dost firma bile şimdi bunu söylemeye çekiniyor. Çünkü çok eskiye dayanan bir Bulgar-Türk savaşının ardından gelen bir şey. Tasvip etmeyen de olabilir elbette ama genelde çoğu hoşnut. Biraz sakiniz bu yüzden...



Gelelim filme; Filmi dün gece zamana ayırıp, izledim. Zaman zaman çok güldüm, çokta beğendim. Çok keyifli bir filmmiş. Ben daha çok (tanıtımınlarından) şiddet içerikli bir film diye düşünmüş, ön yargılı yaklaşmıştım. İzlemek istememiştim. Oscar adaylığı bu kadar çok olmasa muhtemelen de izlemeyecektim filmi. Ama ön yargılardan, acele kararlardan uzak durmakta bazen fayda var.



Tarantino'nun hayranı değilim ama önemli filmlerini izledim. İlk Kill Bill 1 ve 2'yi, ardından yıllardır konuşulan Pulp Fiction'ı, ve gene meşhur Reserviour Dogs'u izledim. Ve şimdi de Inglourious Basterds'sı.



Değerlendirmem şu ki, Rezervuar Köpekleri en gerilimli filmi, ve kanlı ve sizi vicdanen en sorgulayan filmi. Inglourious Basterds'da en zeka işi, müthiş filmi, ki bana göre de baş yapıtı. Bu zaten aday olduğu Oscar'lardan da belli. Bu film cidden sinema içinde sinema. Senaryosu, özellikle diyalogları; Fransızca, Almanca, İngilizce arasıdaki geçişler, o özenli çalışma, ve buna istinaden oyunculuklar müthiş. Albay Landa, The Joker'den sonra izlediğim, en beğendiğim kötü karakter oldu. Adım adım oyunculu ile Christoper Waltz içinize işliyor, onu yanağından makas alıp sevesiniz geliyor. O kadar beyefendi, kibar, bilgili ve sabırlı ki, ona hayran olmamak elde değil. Ama kötü biri... Aynısı Brat Pitt'in Apaçi Aldo karakteri için de geçerli. Dış yakışıklılığından bihaber, içindeki kişiliği ve cahilliği ile öne çıkıyor. Albay Landa, bana Dalton'lardaki kısa ama akıllı Joe'u anımsattı. Çene yapısı ona çok benziyor. Apaçi Aldo ise çok durumu kollayan, nazik ama sert bir tip, zoraki konuşması, o serseri Brat Pitt'i çok iyi yansıtmış. Oynadığı rol ile Albay Landa karakterine merdiven olup, onu yukarı çıkartıyor.



Bu filmde Yahudi propagandası yapan bir film. Gerçi propaganda demek yanlış olur (A Serious Man'a göre) belki ama konusunda Yahudi'lik geçiyor. An Education'da da bir kaç cümle Yahudilik ile ilgili bir şey var ve sonuç En iyi Film adaylığı. An Education'a lafım yok, o da iyi film ama işte lobi gücü dedikleri bu olsa gerek.



Şohanna'a ise ah, ah... Yer yer onu Gwyneth Paltrow'a, bizdeki Tuğba Ünsal'a da benzettim... O kırılgan kız, intikam yeminli genç kadını çok iyi yansıtıyordu. O Zac Braff'a benzer, Superman saçlı çoçukta çok sinirdi. "Koca Yüzlü Kız" hikayesine ve ikisinin trajik flört hallerine çok üzüldüm. Çok dokunaklıydı.



Film tipik ögelerle hikaye anlatımı; bölüm bölüm şeklinde, kurgu; çevresel anlatım ve geçişler ya da dönemsel kurgu, senaryo'ya kim baksa Tarantino tarzı der. Bu Rezervuar Köpekleri'nde, Pulp Fiction'da ve bu filmde de böyle.



Senaryosu, Pulp Fiction'dan daha da iyi. Dediğim gibi diyaloglar ve bilgi veren anlatımı ile (bunu TOEFL kursundan biliyorum, dil öğrenmenin dışında biz kültür öğreniyorduk) senaryo müthiş. Gerçekten hayran oluyorsunuz. Ki bu sene Oscar'ı başkası kaznırsa özgün senaryo dalında ağzım açık kalır. Listeme 3 numaran giriş yaptı bile...

22 Şubat 2010 Pazartesi

2010 Oscar tahminlerim

Aslında bunu tam 1 Mart günü yazmayı düşünmüştüm ama şimdiden yazmak istedim. Alternatif belirtmeden sadece bir tahmin ile 2010 Oscar kazananlarını tahmin ediyorum. Umarım sonuçlar Grammy'ler gibi olmaz :-D





En iyi Film - The Hurt Locker

En iyi Yönetmen - Kathryn Bigelow

En iyi Kadın Oyuncu - Meryl Streep

En iyi Erkek Oyuncu - Jeff Bridges

En iyi Yardımcı Kadın Oyuncu - Mo'Nique

En iyi Yardımcı Erkek Oyuncu - Christop Waltz

En iyi Uyarlama Senaryo - Up in the Air

En iyi Özgün Senaryo - Inglourious Basterds

En iyi Görüntü - Avatar

En iyi Kurgu - The Hurt Locker

En iyi Sanat Yönetimi - Sherlock Holmes

En iyi Kostüm Tasarımı - Young Victoria

En iyi Makyaj - Star Trek

En iyi Özgün (final/tema) Müziği - Up

En iyi Özgün Film Şarkısı - Crazy Heart

En iyi Ses (miksi) - The Hurt Locker

En iyi Ses Efekti - Avatar

En iyi Görsel Efekt - Avatar

En iyi (uzun) Animasyon - Up

En iyi Kısa animasyon - Wallace and Grommit in 'A Matter of Loaf and Death'

2010 En iyi Film durumu...

İzlediğim ve beğenime göre Oscar adayı olmuş 10 filmi şu şekilde sıralayabilirim.





  1. The Hurt Locker

  2. Precious

  3. Inglourious Basterds

  4. Up in the Air

  5. The Blind Side

  6. Up

  7. An Education

  8. -

  9. Avatar

  10. A Serious Man





1. film: bir kadın tarafından yapılmış nitelikli bir savaş karşıtı filmi; bu senin en iyi filmi olduğu için,

2. film: müthiş bir bağımsız film olması ve anlattığıyla gösterdiği çok uyumlu olması.

3. film: müthiş senaryosu için,

10. film: inanılmaz sıkıcı olduğu için bu sırada.

21 Şubat 2010 Pazar

Lone Scherfig - An Education

Cumartesiyi sakin geçirdim. Lodos olduğundan evde dinlendim, Sade dinledim... Akşam yürüyüşe çıktım ve biraz alışveriş yaptım.



Pazar, cumartesinden belliydi. An Education filmi gösterimdeydi, dışarıda olacaktım, izleyebilirdim. İzledim de...



Hürriyet Keyf!'te okduğum saçma yazısına da çok güldüm, sevgili Ömür Gedik'in...

An Education, saçma sapan Türkçe adı ile Aşk Dersi, çok keyifli bir filmdi. Capitol'un küçük salonlarından birinde, sadece filmi izlemeye meraklı seyirci ile filmi izledik. Bu da uzun süredir yaşayamadığım bir deneyimdi.



Öncelikle her ergen genç kıza bu filmi izlemelerini öneririm. Korkmayın, sizi TV malları gibi eğitip, aşk öğretmeyecek. Doğruları gösterek, bunu da cinsellikten uzakta, BBC desteği ile yapacak...



Daha önce Jenny'nin gibi atkım var demiştim... Meğer o okulun resmi kıyafetymiş. Ki benim de ona benzer renklerde, minimalist tasarımlı bir atkım var. Neyse...



Jenny'yi oynayan Carey Mulligan açılıştaki "title"da sonlarda yer alsa da, film onun üzerine kurulu. Oyunculuğu çok iyi. Ama öyle ahım şahım bir şey de değil. Mesela geçen yıl Kate kısa görünüyordu filmde ama çıplaktı, sevişiyordu ve okuma, yazma bilmeyen birinin statik halini, çok, çok iyi yansıtıyordu. Daha öncesinden de, birden çok kez Oscar adaylığı vardı. Bu yıl, Meryl'den daha iyi diyebilirim ama Jenny, o kaküllü saçları ile bana hep Tom Cruise'un karısını anımsattı. Downson's Greek zmanlarını... Genç kız zaten, genç bir kızı oynuyor. Kolay bürünebileceği bir durum demek istediğim. Meryl ise yaşlı bir kadın, o da yaşlı bir kadını oynuyor ama o mimik ve beden dilini iyi yansıtıyor. O da çok iyi değil, mesela Doubt'taki kadar iyi değil bence. Neyse... Sandra'yı çok merak ediyorum!



Peter, Brat ve Angelina ikilisi gibi, Maggie Gyllanhaal ile bu yıl iyi bir iş çıkardılar, biri Oscar adayı, diğerinin de filmi, En iyi Film adayı. Adi (i, yumuşak i) bir insanı, o masum iyi niyetli ifadesi ile çok iyi oynuyor. Arkadaşları ve o aptal sarışın kızın ezberletilmiş misali, akıldan yoksun diyaloglarına hem acıdım, hem güldüm.



Madonna'dan öğrendiğim bir şey var ki, çok doğru; Hayat bir muamma, sen ne olursa olsun tek başına ayaklarının üzerinde kalmasını bilmelisin. Her ergen gencin, olmak istediği hayalleri o kadar baskın gelir ki 16-17 yaşlarında, bunu da ateşleyen biri olursa; çok kolay yoldan çıkabilir. Ve çok kolay da yem olabilir...



Jenny'de, (şimdi aklıma geldi Thirteen filmine benziyor biraz) aşk olup, planını değiştiriyor. Kendisi kendisini kurtaramazsa, ona bakacak iyi, paralı bir erkek onu kurtarabilir mantığıyla ailesi de bu duruma ses etmiyor. Alfred Molina, bence Dr. Octo rolünden daha başarı değil. Kapı önündeki monoloğu ile son parıltısını yansıtıyor



Bu yıl en çok merak ettiğim filmlerden biri idi An Education. Posterindeki o müthiş resimden ve daha fazlasını vaat etmiyor ama fena da değil. En iyi Film seçilemeyecek; ama ilk üç Kadın oyuncu favorisi kesin olacak. Hatta Meryl ile yarı yarıya yarışacak.



Senaryo adaylığı ise zayıf, bu adaylığı maalesef Up in the Air alacak.



Kısaca filmi izledim, başkalarını dediğine, yazdığına kulak asmadım; ki benim dediğime de asmayın, gidin izleyin. Mutlak bir sinema izleyicisini anlayacağı ve beğenebileceği, nitelikli bir film. Kim bilir belki "Aşk Dersi" de çıkartırsınız, belki de "point of view"nizi değiştirirsiniz...

20 Şubat 2010 Cumartesi

Marion ve NINE...

Cuma günkü Hürriyet'te okudum; Marion Cotillard müzik albümü kaydedecekmiş. La Mome (Piaf'ı bire bir takliti kusursuzdu) ve Take it All (yüksek notolara kadar çıkması, işte oyuncu dediğin bu olmalı, oynamalı, söylemeli, vs olabilmeli dedirtti bir kez daha) dan sonra bence çok iyi etmiş. NINE filmi müziklerinde en favori gösterilen Fergie ve Kate Hudson şarkılarından blie daha iyi 3 şarkı var; Penelopé Cruz, Nicole Kidman ve Marion Cotillad'ı kayıtları. Bir de Sophie Loren de fena değildi. Diğerleri pop şarkısı esasında. Nicol Kidman ilkin dikkatimi çekmişti. Yalın, sakin bir söylem ile hakkını veriyordu kaydın. Başka biri tarafından söylenmiş hali de var albümde; onla da kıyaslamanız mümkün. Penolopé açılış kaydı zaten; insanı baştan çıkartıyor... Marion ise aldatılan kadını, acısını çok iyi yansıtıyor ve şarkıda çok zor olan söylerken sesini yüksek notolara çıkartabiliyor... Sarışın bomba, bak şimdi adı aklıma gelmiyor, Vicky Christina Barcelona'dan; ha Scarlette; o bile iğrenç bir albüm yaptıktan sonra Marion hayli hayli işin içinden eli düzgün bir iş çıkartır. La Momé'den sonra ince eleyip, sık dokuyarak ta iyi işlerde yer alıyor ve kariyerini skandalsız, düzgün devam ettiriyor. Bu da takdire şayan bir durum.



Not: Müzik seviyorsanız ve acı çekmek istiyorsanız Piyanist filmini bir izleyin. Roman Polanski'nin ne kadar güzel bir film yaptığını ve mükemmel bir yönetmenlik yaptığını anlayın. Sonra neden ödülü Peter Jackson ya da Rob Marshall'a gitmediğine kendiniz kara verin. Bir de o yıl neden Chicago ödülü aldı derseniz, bir önceki yılın En iyi Film adaylarını ve özellikle Moulin Rouge! filmini izleyin. Ardından da Chicago'yu... Arada da Lord of the Rings üçlemesinin ilk iki filmi de unutmayın... Es geçen Akademi'nin kendini nasıl düze çıkardığına da şahit olusunuz belki, kim bilir...

19 Şubat 2010 Cuma

Film(ler, izleyemediğim filmler...)

hali hazırda ama bir türlü izleyemediğim filmlerim. çoğu da Oscar 2010 yarışında değerlendirilmek için beklemekte...

  1. (500) days o summer
  2. invictus
  3. the damned team
  4. the messenger
  5. paranormal activity
  6. proposal
  7. star trek
  8. whatever works
  9. the informant!
  10. where the wild things are

not: yarın bir delilik yapıp avcılardan istinye parka gidip "fantastic mr. fox"uda izleyebilirim.

Soldier of Love - SADE

Dün kendime hediye almayı düşündüğüm, Çerkezköy gidiş-gelişi sonrasında unutup; bugün Bakırköy D&R'dan aldığım yeni albümü...

Şimdiden Soldier of Love kaydı için Grammy göründü diyebilirim...



Bugün Beykoz dolaylarında güneşin altında dolanırken, albümü arabada dinlemek gayet keyifliydi. Bakalım şimdi evde de dinleyelim...

16 Şubat 2010 Salı

!f İstanbul başlamış...

haberimiz yok! Bugün nette akınırken bir reklamda gördüm, Bağımsız Film Festivali reklamını... Detaylara bakınca izleyemediğim Oscar adayı tüm filmler orda. An Education, Precious, The Lovely Bones, Fantastic Mr. Fox, Food Inc., Crazy Heart ve Max  Mary... Bakalım birine gidebilecek miyim; AFM Fitaş Taksim, AFM İstinyePark en yakın (!) olan yerler...

14 Şubat 2010 Pazar

Robert Luketic - The Ugly Truth

Ooo men, what da hell ow u? Wha da f**k men?



Bol küfürlü, ama eğlenceli küfür şeklinde; yetişkinlere yönelik, en azından 15+ diyelim, romantik-komedi.
Abby'yi daha çok Demet Akalın olarak düşündüm. O olsa nasıl olurdu, nasıl oynardı diye...
Gerard'da borazan sesli hoş adam. Hoş, mongol adam ama kalbi var. Nasıl oluyorsa;
Filmden bahsediyorum...


Eğlencelik için iyi. Gerisi 2 yıldız.
I can say, c**k, c**k, c**k...

13 Şubat 2010 Cumartesi

Son zamanlar...

Grammy hakkında tüm tahminlerim boşa çıktı. Sonuçları öürendiğimde evet ağzım açık kaldı. En başarılı olanları es geçmemek için paylaştırma usulü ödül erilmesi; benim beğenim değil ama işler böyle. En iyi Yeni Artist kesinlikle Lady GaGa olmalıydı. Yılın albümü, country sever Akademi için ve Taylor Swift için kısa ve öz bir ödül olmuş. Öte yandan En iyi Pop Albüm, BPE'e gitti. En iyi Vidyo içinde şaşırdım. Boom Boom Pow evet güzeldi, bana eskiden, daha 1950-60'larda geçen Bülent Arel'in biyografi kitabında gördüğüm art show tasarımlarını anımsatsa da, albüm konseptini çok iyi yansıtıordu. Enerji ölmez, değişirir diye... Çok hoş başka bir klip vardı, iTunes'te ücretsiz indirip, izlemiştim. O seçilmemiş mesela. En iyi Remix kaydı bu yıl ki başarısını arttırması ile David Guetta'ya, En iyi Dans Kaydı ve En iyi Elektonik/Dans Albümü ödülü de çılgın Lady GaGa'ya gitmiş...



Beyoncé bence şimdiden bir Michael Jackson kadar ünlü ve özel.

40 yıl sonra bile Crazy in Love, Single Ladies şarkıları modern R&B'nin kilometre taşları olarak anılacak ve zamanındaki cesareti tekrar alkışlanacak. 5 Grammy kazanan kadınları; ki içinde kendisi de var, aşıp 6 ödüle taşıması, doğru yolda olduğunun en güzel kanıtı.



Öte yandan Kanye West, Taylor Swift yılın albümünü alınca kıskanmış mıdır, bence çok kıskanmıştır. Darisi onun başına...



Ne diyelim müzik kazansın...

Son olarak Use Somebody kaydını, şöylenişini vs. hiç beğenmedim. Seven sevsin, benim tarzım değil.

Goldfrapp - Rocket

Beğendim.

Efektif, dile dolanan, marş misali gaza getiren/yakalayan bir kayıt olmuş.

Yer yer 80'lerin klavye esintilerini anımsatsa da, gitar tınıları, bas çok iyi uyuşmuş...



Şu aralar pembe ve tonları pek moda.

Head First albüm kapağı da çok şık olmuş. Alison'un makyajına bayıldım...





Şarkı sırası şöyle;





  1. radio edit

  2. grum remix

  3. penguin remix

  4. richard x one zero remix

  5. richard x one zero dub

  6. richard x eight four remix

  7. tiesto remix

11 Şubat 2010 Perşembe

Clint Eastwood - Invictus

Yoğuluktan fil ismi yazıp, yorumunu boş bırakıyorum.
En son The Hurt Locker ve Julie & Julia filmlerini izleyebildim.

Sırada çok film var ama zaman yazmaya...

10 Şubat 2010 Çarşamba

Ethan & Joel Coen - A Serious Man

15 Şubat 2010

00:49


Böyle boktan bir film görmedim.
Kasıntıdan karnıma ağrılar girdi. Dayanılmaz zulüm gibi bir şey.
Ciddi bir adam var ve onun etrafındaki rahat insanlar hakkında bir film...
Tanrım zorla opera dinlemek gibi bir şeydi...


Yahudilik ve onun benzerlerinden nefret ettim resmen. Bir de film için şahaser, mükemmel bir komedi demişler. Allah belanızı versin. Tamam durum komedisi ama ben hiç gülemedim! Fargo'ya daha çok gülmüştüm.


Tanrım işkence gibiydi. Görüntüler ve bu salak adam iyiydi. Karısı Amy Winehouse'un 3 katı gibiydi. Dönem anlatımı ve sanat yönetmenliği çok iyiydi. Hepsi bu. Tanrım bir de En iyi Film Oscar adayı olmuş! Başımıza taş yağacak bu kıtlıkta... -1 yıldız. 18 yaş üstü ve tamamen kasıntı, sıkıntı ötesi gereksiz bir film. Yahudilik ve sıkıntı izlemek isteyene tavsiye edilir...

8 Şubat 2010 Pazartesi

Nora Ephorn - Julie & Julia

Filmi izledim... Kısaca;
  • Julia'yı Türkçe Nebahat Çehre seslendirmiş.
  • İzlediğim en güzel filmdi son dönemde.
  • Kesinlikle Julie ve Eric gibi bir ilişkim olsun isterdim.
  • Yemekler, sanat yönetmenliği, kostümler, dekor tasarımları çok güzeldi.
  • Biterken Patsy Cline'ni duymak ayrı bir keyifti...
  • Julia ve Paul, müthiş bir ikiliydi. Paul, Devil Wears Prada'dan daha iyi.
  • Ah Meryl, ah Meryl kesinlikle Oscar'lıksın! Önünde eğiliyorum... It's Comlicated'tan sonra ne kadar farklı ve başarılısın. Ne kadar insan dolu.
  • Filmin çok güzel bir fikri ve çok güzel bir uyarlaması var. İki gerçek hikayeden alınmış. Nİspet yapar gibi...
  • Bir blog yazarı olarak, kişisel alıntılarım oldu. Bakalım filmi izledikten sonra Türkiye'den de böyle projeler çıkabilir...
  • Meryl, filmin yarısı ama Doubt'taki şahane işi, Kate'nin The Reder'da da yarım gözükmesi misali taktire şayan.

5 Şubat 2010 Cuma

Kathryn Bigelow - The Hurt Locker

Eskiden Parlament Pazar Gecesi Sineması vardı, uykusuz kalırdık pazartesine... "...Day, all of my life" diye hoş sesli bir jingle müziği ivardı... O zaman 91-92 yılları, Renault 21'ler modaydı; en klas araç diye. Gece elbiseli bir kadın, Andrey Hepburn misali, grand tuvalet giymiş bir bey, oscar törenindeki erkekler misali; ellerinde şampanya, arabaya yaslanmışlar, lüks bir hotel ön avlsunda içkilerini yudumluyorlar... Çocukluktan kalma anılar...



Baklalım The Hurt Locker izleyince, kendi hasılat rekorunu kıran James Cameron, ki Titanik'ten sonra hiç aklıma gelmezdi bir film çıksında 2 milyar USD hasılat yapsın Dünya çapında diye ama yaptı... Renault 21'ler çoktan gitti, şimdi moda Fluence; gün geldi bir çizgi film tekrar En iyi Film adayı oldu. Gün geldi, bir sinema filmi tüm kuralları yıktı geçti yine 11 Oscar aldı... İşte gelişim böyle bir şey... Gün gelecek belki bir film 12 Oscar kazanacak...


Ama şimdi 9 da 9'u incelemeye alalım...



--

Küçük bir insan soru ile internetim sekteye girince, yazamadım.

Filmi izledim. iTunes'te izlediğm fragmana göre daha iyi bir şey beklemiştim. İyi film ama ummduğum gibi çıkmadı. Yönetmenlik harika. Film de güzel. Müziklerde özellikle. Ama ötesi yok.



Daha detaylı yazacağım. Çok güzel bir savaş karşıtı/eleştiri yapan bir film. İzlerken sizde sanki oradaymışsınız gibi hissedebiliyorsunuz.



Ama En iyi Yönetmen ödülünü alırsa, Avatar'a da En iyi Film ödülünü verebilirler.

Bu yıl ödülleri dağıtacaklar gibime geliyor. Aynı Crash filmi misali...



Erkek oyuncu güzel. Hikaye anlatımı fena değil. Kurgu iyi. Özellikle çöldeki sahneler çok, çok iyi.

Askerliği birebir hissedebiliyorsunuz o uzun menzil atışlarında. (Askerlik yapan bilecektir.)





The Hurt Locker vs. Avatar

Şu an bir çıkıp bana  bir sürü para verse, her halde böyle sevinmezdim. The Hurt Locker filmini buldum dün gece. Ama yorgunluktan izleme imkanım olmadı; uyuyup kalmışım.
Bakalım filmi izleyip, Avatar mı The Hurt Locker mı göreceğim bu senin en iyi kim. Ama Akademinin Avatar'a en iyi film ödülünü vereceğini (kötümser düşünürsem) düşünüyorum... Belki en iyi yönetmen ödülünü de... Bakalım...

4 Şubat 2010 Perşembe

Nancy Meyer - It's Complicated

Sinemada başka bir film... Güzeldi... Geceden oldukça keyif aldık. Alec Baldwin domuz gibi olmasına rağmen acınacak hali ile komikti. Meryl ise izlemeye doyamıyorsunuz... 3. Oscar'ını alınca da tarihe geçecek.

Blade Runner 2049

yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...