Artık albümleri hakkında yazma vakti geldi.
Ama nasıl, nereden başlamalı... Nasıl tarif etmeli, kılıfa uydurmalı/uydurmalı mı?..
Redd grubunun "21" albümünü ilkin müzik markette gördüm. Aldım, kartonetine baktım. Değişik bir kapaktı. Kırmızı ve çirkin bir bebek vardı... Arkasında "Sony Music" yazıyordu. "Hı.., demek ki plak şirketleri değişti" dedim. Eve dönünce Ayşe Hatun Önal'ın Sony Music'te sayfası ve albüm bilgileri vardı; Redd grubu içinde bir bakayım derken Blog yazdıklarını keşfettim. Bu biraz da benim kırılma noktam oldu. Tam kendim, kendi-kendime yazdığım hissine kapılırken, blog yazan bir grup, çok etkileyiciydi. Çok içten ve samimiydiler...
Blogta, 21 albümünün yapım aşamalarını anlattığı için güzel bir serüvene çıkmış oluyordunuz. Özellikle azar azar, kendimi tutarak okumaya gayret ettim ki albümü alana kadar yetsin istedim. Bittiğinde de albümü takıp CD çalara, dinlemek niyetindeydim... (Bu ve buna benzer fikirler hep güzeldir benim için. Ama devamı öyle olmadı ne yazık ki)
Hatta blogta yer alan vidyoları bile izlemedim, albümden bir ses duymamak için. Ama birgün TV de kanalları dolaşırken, bir müzik kanalında yeni video klipleri çıktı. O iki-üç saniye işte bu bütün büyüyü bozdu... "Don Kişot" çalıyodu... Kanalı değiştirdim hemen ama... Üzülmüştüm; planım bozulmuştu...
Sonra "21" ile ilgili düşünmeye başladım. Etrafımda, yazı, resim, grafik vb. gibi 21 ile alakalı ne vardı? İlkin yatağıma yattığımda kitaplıkta duran "George Orwel - Hayvan Çiftliği"nin Can Yayınlarının özel ciltli basımınında 21. sırada olduğunu gördüm. Son zamanda en sevdiğim kitaptı, 21. sıradaydı; ne güzel... Sonra kendi blog'umda ilk kaydımı 21 Ocak 2009 tarihinde yayınladığımı fark ettim. Başka, "21 gram" isimli bir film vardı... Ruhun bilimsel olarak ağırlığı sadece 21 gramdı... Böyle kaptırdım kendimi ben...
Dayanamadım ve www.redd.com.tr'de ana sayfada yer alan "Don Kişot" videosunu izledim... Bir süre tepkisiz kaldım. Hani şarkı biter de alkıştan önce kısa, çok kısa bir sessizlik olur ya; öyle bir şeydi. Bir şey demem gerekiyodu, biliyordum; bense henüz demiyordum. O büyünün bozulmasını istememden belki de... Çok güzeldi! Evet, çok güzeldi. En güzel klipleriydi. Daha sert bir sound vardı. Daha iyi çalışmış dedirtiyordu. Çok güzel görünüyorlardı... O büyü bozulmamamlıydı... Yutkundum. Benim gözümde çoktan albüm sınavını geçmişti. Bu kriz ortamında, bir yıldır titiz bir şekilde, özenle tüm detayları ve albüm kartonetine kadar her şeyi ile uğraşıp, çalışan; 21 şarkı hazırlayan bir grubu görmezden gelmemek gerekiyordu. Hem Kargo'nun Yalnızlık Mevsimi'nden bu yana konsept bir rock müzik albümü çıkmış mıydı? Türkiye'de yayınlanmış kaç konsept albüm biliyorsunuz ki? Zaten daha önceden kliplerini izlemiş, "Hala aşk var mı?" şarkısını çok sevmiştim. Daha detaylı bilmem ve odaklanmam gerekiyordu. Sevdiğim bir grup, bir el uzatmlaık mesafedeydi ve ben gördüğüm halde fark edemiyordum...
Mayıs'ın 21'ne denk getirmeye çalıştım ama 22 Mayıs 2009'da hem "Plastik Çiçekler ve Böcek" hem de "21" albümlerini CD olarak satın aldım. Zaten kim müzik satın alıyor? Burda da garip düşüyorum ama benim şöyle bir takıtım var. Sevdiğim bir kaydı, saçma sapan bir mp3 kaydı ile dinlemeyi reddediyorum. (evet ilk kez bu kelimeyi kullandım!) Benim için önemli ise gidip orijinal halini alıp, dinliyorum. mp3 olmadığında ne yapıyordunuz, bir düşünün bakalım... O zamandan bu yana iki albümü de zevkle dinledim, dinliyorum...
Ve sonra konser... Bu da bir tesadüf. Nasıl planımı bozduğunda üzldüysem, bu olduğunda da bir o kadar sevindim. Ve Nil gibi "iyi ki yapmışım" dedim...