14 Ağustos 2010 Cumartesi

Laurent Cantet - The Class

İzleyemediğim filmlerden biriydi Sınıf. Ama izleyince de apışıp kaldım. TV çok uzun süredir izlemiyorum. En son Aşk-ı Memnu'yu bitirdim, başka da zaman zaman takip ettiğim bir şey yoktu. Ara ara TV açık olduğunda fark ettiğim Küçük Sırlar, namı diğer zengin züppelerin ekstra pahalı yaşamlarındaki, lise hayatı saçmalığında gördüğüm rahatlıktan daha rahat bir öğrenci (13-14 yaşlarında birde) topluluğu var Sınıf filminde. Hatta zaman zaman abartıya kaçan kendine aşırı öz güven ve bireysel var olma kapitalizm kurbanı halleri beni çok sinir etti. O öğretmenlerinin yerinde olup, iki tane tokat atasım geldi mankafa sınıf başkanı kıza. O kadar rahat koşulda Bulgaristan'da iken ben bile yaşamadım. buradaki devlet okulundaki durumu, hele ki Anadolu'daki durumu düşününce, bu oldukça ütopik bir sınıf kaldı algımda. Demek ki küçük sınıf öğrencilerinin, oyunculuğu bile çok iyi. Yani yönetmen bunu çok iyi halletmiş.



Zaten sonunda doğru öğretmen ipleri gevşetiyor ve işler değişiyor. Küçük bir ayar farkı nasıl başkalaşıyor bu da canımı sıktı. Ki en nefret ettiğim şeylerden biridir iftira...


Okul kısmı zaman zaman Precious filminden de tanıdık geldi. Dedim bu züppelerden adam olmaz.
Gerçi lise zamanında bizim de yırtma zamanlarımız oldu, olmadı değil ama bize öğretmenlerimiz rahatlıkla hakaret edebiliyorlardı. Boşuna denmemiş, ağaç yaşken eğilir diye... 


Bu tarz farklılığın bir arada tutmak ve onları bir arada yetiştirmek değil Fransa'nın, bir çok ülkenin sorunu sanırım. Hatta global olarak, eğitim sisteminin kapitalizm ile sorunu, paradoksu.


Ama çok da başarılı bulmadım. Yer yer konu dağılmaları oldu. Hikaye gidişatını etkiledi ve bütünlüğü bozdu. Ama eleştirel bakımdan gayet cesur bir film. Bizdeki Hababam Sınıfı ütopya saçmalıklarından çok, çok daha iyi. Ve işe yarar bir eleştiri.

Blade Runner 2049

yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...