Uzun zamandır yazmadığımın farkındayım.
Günah çıkarmak içinde yazmıyorum. Sadece istediğim gibi gitmiyor işler. Bu yüzden de gündelik rutin işlerim artıyor, artıyor... Ve bazen -ki bu son zamanlarda sürekli bir hal aldı- düzenli bir şey yazamıyorum.
Bu haftadan beri, boğazım ağrıyor. İş yerinde ceyranda kaptığım soğuk algınlığı, otomobilin kliması ile devm etti.
Hala da ediyor. Pastil yemekten bıktım. Zoraki bir şeyler canımı sıkıyor.
Yeni keşfim Sam Sparro "Black and Gold". Daft Punk ile aynı yıl, En iyi Dans Kaydı Grammy adayı olmuş; ben görmezden gelmişim. Araştırınca, anladım. Şarkı da çok sardı, Womanizer''in kopya olduğunu anladım böylece.
Bir yandan da Cem Adrian'a benzetiyorum ara sıra. Öyle biri vardı, masum bir ara. Sonra kasıntı oldu, gitti. İşte insanlar alternatif olacağım derken, yok olup gidiyorlar...
Sonra Estellê'nin American Boy kaydını yorumladığı vşdyoları filan izledim YouTube'ten...
Eğlenceli hoş. Daha önce fark ettiğim üzre Basement Jaxx albümünde de yer alıyor. Bilmeyene duyurulur.
D&R açacak kadar CD satın aldım galiba. Maaşımı buraya yatırmaktan vazgeçip, yatak alma planımı uygulamaya geçmeliyim artık. İşbir yatak viscoelastik yatak sordum 2 bin TL dediler. O da güzel...
Başka Tweeter'da Doğan, Güneş ve Berke'yi okuma hobim oldu.
Alicia Keys tüm albümlerini aldım. Yıllardır merakla durduğum "The Diary of Alicia Keys" cidden sağlam albüm. En sevdiğim kaydı da "Diary". Nedendir bilmem ama bende bambaşka bir büyüsü var. Keşke son albümü de 1 numra olup, çıkardığı ilk 5 albümü de 1 numara olmuş tek kadın şarkıcı olsaydı.
Hayatımı değiştiren Radiohead'in sonunda bir CD albümünü de aldım.
iPod nano'mu düşürdükten sonra, koruma için silikon kılıf ve şeffaf bant ile kapladım. Sanki kutusundna yeni çıkartır gii bir şey oldu. Pek kullanasım kalmadı bu hali ile. Daha çok alıp atasım var...
İstanbul Ticaret Odası'na gittim. Bayıldım, bayıldım, bayıldım oraya. Bir yolunu bulup, orada çalışmak istiyorum.
Otomobil ile yollarda bazen kendimi Madonna'nın What Feels for A Girl vidyosundaki gibi hissedip, nihilistsizleştiğimi düşünüyorum. Ya da öyle olmayı istiyorum.
Yollarda ölen, ezilen hayvanları gördükçe, içim acıyor. Hele onların defalarca üzerinden geçilip, yok olana kadar ezilmleri çok daha acı, acıtan bir durum. Bazen bu yüzden inanlardan nefret ediyorum.
Kendimi Mudo, FTS 64, T-box ve LCW'nın yürüyen mankeni ilan ettim geçenlerde. Zaten kendime ait yeni bir gardırobum olsa, maaşım bu sefer giysiylere yatacak. Bir de kadım olduğumu var sayarsam, kesin zengin ve yakışıklı bir sevgilim olmalı, mesela Cansel Elçin gibi bir şey olsun yeter... Bende Victoria Beckham gibi biri olurdum.
Cuma günü az daha Edirne'ye gidiyordum. Gerçi vaktim olsaydı, yarım saat daha ilerleyip, giderdim. Artık başka zaman...
Otomobil ile bildiğim yolları yürüyerek veya metrobüs ile geçmişbiri olarak; yeniden keşfetmek başka bir şey... Bir de otomobil ile şehirde kaybolmak var ki, aynı elbise ile bir partide pişti olmak kadar rezil bir şey... Bu yüzden konuşan, yönlendiren bir GPS cihazına ya da bir co-pilot'a bazen inanılmaz ihtiyaç duyuyorum. (Not: Herkesin Mahmut'u yok nasıl olsa!)
Yaz geldi, geçti, bitiyor; ben hala denize gitmedim. Gerççi gitmeyi de istemiyorum. O kadar insanı görmeyi, çekmeyi istemiyorum. Bir hotele, bir havuza filan mı gitsem? Ya da TEM otoyoluna manzarası olan, ayçiçek tarlaları ile arkadaş olan, çölde vaha mahiyetinde sayılabilcek villalardan biri ile tanışıp, arkadaş mı edinsem... Who is want to me!
Hala ayağıma pansuman yapıyorum! Tuzlu su serumum bitmeküzere artık. (denize gidersem boşalan şişesini de doldursam iyi olur...)
Yığınla film ve müzik albümü ve düzeltilecek bir blog beni bekliyor. Daha Aşk-ı Memnu kitabını açmadım bile.
Vodafone asistanlık hizmeti vermiyor mu...
Blade Runner 2049
yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...
-
Uzun bir aradan sonra özlediğim Şebnem Ferah geri dönmüş. Kısa ve öz anlatım, yerinde yorum. Her zamanki gibi titiz bir çalışma ve albüm o...
-
Tavuk sote yedik. Çok yağlıydı... Altın Küre ödülleri Avatar'a gitmiş, bari Oscar'lr gitmese... Hayatım izlediğim en klişe film! Nas...
-
Çarşamba: kızarmış patetes üzerine kaşar serpiştirilmiş şeklindeki yemeği (!) yedik. onlara göre "kaşarlı patates" yemeğiydi bu. Ç...