30 Ağustos 2010 Pazartesi
Sade - The Best of Sade
Gelmiş geçmiş en iyi "best of" derlemelerinden biridir. No Ordinary Love vazgeçilmez favorim...
Stanley Kubrick - 2001: A Space Odyssey
Salak saçma filmlere gideceğime sinemada, ya da başka bir şeye vereceğim parayla bir DVD satın aldım. Uzun zamandır korsanını beklediğim ama iş yapmadığı için basılma ihtiyacı duyulmayan bu film niyahet bence. Belki de Blu-Ray kopyası da çıkmıştır ama ben bu efsane filmi ilk kez DVD ile izleyeyim bakalım.
29 Ağustos 2010 Pazar
The Prisoner
İlk 3 bölüm... Daha bir şey kavrayamadım. 6 kim, ne; 2 kötü adam, ne işler çeviriyor? Millet neden bir ütopya içinde yaşar gibi mal mal yaşıyor; sorgulamıyor. Neden kurtarış olarak kağıt çizimlerde Amerika sembolleri var? Vs...
28 Ağustos 2010 Cumartesi
Hümeyra - Benim Şarkılarım
İstilal gezmesi... Mephisto'dan CD alma... Eve gelince iTunes'e aktarma... iPod nano ile dinleme... Sonuç: İlk kez plak kaydının bu kadar net ve kusursuz CD'ye aktarıldığını duyuyorum. Müzik Nazan Öncel'n Göç albümünü anımsatıyor. Zaten akustik bir albümmüş. Björk'ün Frosti'si gibi o çubuklu şey, adı gelmedi şimdi aklıma. Kanun gibi şey işte, of o var, bir gitar ve Hümeyra'nın vokali... 1984 yılındaki ses ile, şimdiki aynı ses... Ne kadar kişilikli, olgun ve has sanatçı biri. Albümdeki tüm besteler kendisini sanırım. Kısa ve öz. İyi ki varsın... Ossi Müzik'in ilk albümü aldığım. Hakan Eren'i de ayrı tebrik etmek lazım. (Kendisini feci kıskanıyorum o ayrı.) Plaklarını esirgemeyip, herkese açması ve bunu ticari olarak yasal yapması, takdir edilmesi gerek bir davranış. Bu sayede piyasada Hümeyra'nın üçüncü CD'de satılabiliyor artık. Diğer ikisi mi, e araştırın bir zahmet ve alıp dinleyin, acele etmeden, hazmederek...
Reset!
Spencer and Hill'den sonra Chew Fu ve şimdi de yeni keşfim Reset!. Robyn'e manyak bir miks yapmış, şahane. Audio Bullys'un Only Man miksi'ne de FG ya da dinamo fm'de rastlayabilirsiniz...
evet, evet... hayır, hayır...
Evet mi, Hayır mı? var mısın, yok musun? Vercen mi, Vermiycen mi? daha bir çok hali ile uzatılabilir bir kelime oyunu. Benim sevdiğim %50 varsayımı. Ama şu an sevmiyorum. Çünkü olayları ben henüz %50'ye indirgeyememiş durumdayım. Bazen işler netleştiğinde verilmesi gereken cevabın evet ya hayır olarak daha anlaşılır olduğunu sayarım ama bu kez değil.
Geçen yolda otobüs ile giderken aklıma geldi. TTNET'te RTE'ye katılsa ve kocam bir EVET yapsalar diye. Hop Doğan Duru yazdı bunu Tweeter'inda. Şimdi sağa sola kocaman bina afişleri asıyorlar. Çoluk çocuğunu seviyorsan EVET de saçmalıklarını.
İlk seçimlerde kötünün iyisi olarak oyumu RTE vermiştim. Ekonomiyi biraz düzelttilerdi. Ama ikinci seçimlerde oyumu CHP'ye verdim (galiba). DB'den nefret ediyorum ki hala siyaseti ve CHP'yi terk edebilmiş olmasını duydukça "Ölmüşüm de, Cennet'teymişim gibi" bir izlenim uyandırıyor bende. Rüyaymış gibi geliyor. Devrim bu bence!
Neyse şimdi oy verecek kimse yok. Alternatifte yok. O yüzden hiç oralı olmuyorum. Bazen TV açıkken akşam haberleri zamanında; aklı başında omayan 50'li 60'lı yaşlılardaki siyatçiye, aşağılar gibi bir bakıp, bu dede mi beni temsil edecek? diyorum. Ben partiye gidip, atlayıp zıplayabiliyorum. Bu dede bunu yapabilecek mi? ben iTunes'ten müzik satın alıyorum, o acaba iTunes'i duymuş mudur?... (Nerde...) E o zaman beni temsil edecek bir kişi mecliste yoksa kimi temsil ediyor? Ne işe yarıyor? Ne s.kime bir sürü maaş alıyor halkın parasından?!!! Daha bir sürü şey...
Biraz Milk filmindeki gibi; seni belli eden yoksa mecliste, devlt anlayışında sende yoksun. E madem ben yokum, ne diye caddem de arabalarını gezip, oy istiyor?!! Domatesçile gibi lakça lakça aptal beyinler için şarkılar ve sloganlar atıyor?!! Hey kelekler, sizi var eden biziz. Matrix'teki gibi bir dünya yaşıyorsunuz ama sadece fişiniz çekilene kadar bu, UNUTMAYIN!
(Hadi bakalım siyasete de girdik :-))
Not: Gene geçen yolda aklıma geldi, otobüsten inince, muhalefet bir an önce Barış Manço'nun "Hayır, hayır, 100 bin kere hayır! İnanmıyorum sana..." şarkısını kullanmalı ve RTE tayfasına kapak olmalı. Ama...
Geçen yolda otobüs ile giderken aklıma geldi. TTNET'te RTE'ye katılsa ve kocam bir EVET yapsalar diye. Hop Doğan Duru yazdı bunu Tweeter'inda. Şimdi sağa sola kocaman bina afişleri asıyorlar. Çoluk çocuğunu seviyorsan EVET de saçmalıklarını.
İlk seçimlerde kötünün iyisi olarak oyumu RTE vermiştim. Ekonomiyi biraz düzelttilerdi. Ama ikinci seçimlerde oyumu CHP'ye verdim (galiba). DB'den nefret ediyorum ki hala siyaseti ve CHP'yi terk edebilmiş olmasını duydukça "Ölmüşüm de, Cennet'teymişim gibi" bir izlenim uyandırıyor bende. Rüyaymış gibi geliyor. Devrim bu bence!
Neyse şimdi oy verecek kimse yok. Alternatifte yok. O yüzden hiç oralı olmuyorum. Bazen TV açıkken akşam haberleri zamanında; aklı başında omayan 50'li 60'lı yaşlılardaki siyatçiye, aşağılar gibi bir bakıp, bu dede mi beni temsil edecek? diyorum. Ben partiye gidip, atlayıp zıplayabiliyorum. Bu dede bunu yapabilecek mi? ben iTunes'ten müzik satın alıyorum, o acaba iTunes'i duymuş mudur?... (Nerde...) E o zaman beni temsil edecek bir kişi mecliste yoksa kimi temsil ediyor? Ne işe yarıyor? Ne s.kime bir sürü maaş alıyor halkın parasından?!!! Daha bir sürü şey...
Biraz Milk filmindeki gibi; seni belli eden yoksa mecliste, devlt anlayışında sende yoksun. E madem ben yokum, ne diye caddem de arabalarını gezip, oy istiyor?!! Domatesçile gibi lakça lakça aptal beyinler için şarkılar ve sloganlar atıyor?!! Hey kelekler, sizi var eden biziz. Matrix'teki gibi bir dünya yaşıyorsunuz ama sadece fişiniz çekilene kadar bu, UNUTMAYIN!
(Hadi bakalım siyasete de girdik :-))
Not: Gene geçen yolda aklıma geldi, otobüsten inince, muhalefet bir an önce Barış Manço'nun "Hayır, hayır, 100 bin kere hayır! İnanmıyorum sana..." şarkısını kullanmalı ve RTE tayfasına kapak olmalı. Ama...
itiraf(lar)
neden yeni bir şeyler yazmıyorum? çünkü şu ara;
- deli gibi iki şarkı dinliyorum sürekli: Biri Katy Perry'nin MTV Unplugged albümündeki Ur So Gay kaydı. Müthiş bir şey. Mühürlendim ona resmen. Lady GaGa ve Beyoncé'nin Telephone (Passion Pit Remix)'inden bu yana en büyük 1 numaram...
- Diğeri de California Gurls (Armand Van Helden Remix)'i idi. Ama listeye paylaşımlı olarak gene Katy Perry'nin One of the Boys albümünden I Kissed a Girl kaydı girdi. Ona da yarı bir hayranm. Armanda gelince Snopp Dogg'u süper kullanmış miksinde. Tebrik ediyorum.
- Başka gazete okumuyorum artık. Haftada bir hafta sonu ya da bazen cuma günleri bir Radikal gazetesi ya da bazen magazin canım çekti ise Hürriyet alıyorum. Birz göz atmak, biraz da bu hafta sonu hangi film sinemaya geldi onu öğrenmek için. Ömür Gedik artık okumuyorum bile.
- Redd grubu elemanları (İlke ve Synthek hariç) tweeter girişleri ile zaten günün özetini veriyorlar. Şu sıra yeni favorilerim de Yemek Programı projeleri ile Sibel Tüzün'ün eski eşi Levent Candaş ve kız mı erkek mı henüz detaya girmediğim (sadece yazdığı ile ilgilendiğim) SelcukSamıCingi var.
- Fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut'un süper bir pofuduk beyaz kedisi var. Sanırım siyam kedisi ama bu tombul bir şey. Tweeter'ın resimleri var. Müthiş. İsmi de Alice.
- Robyn'in Body Talk Pt. 2 albüm kapağına bayıldım. Uzun zamandır gördüğüm en güzel kapaklardan biri. Biraz espiri biraz da ciddiyet içeriyor. Bu kadın yapacak bir şeyler, söylüyorum buradan.
- Annem ile STAR WARS yapıyoruz. Bazen o Darth Vader oluyor ben Luke Skywalker; bazen o Luke ben Darth. Eğlenceli oluyor...
- Başka yoğun çalışma, müzik terapisi, SPA ve oruç ile hayat devam ediyor.
- Further albümü çalıyor ve adam akıllı onu dinleyip, anlayabilmeyi unuyorum.
- Son olarka ta herkesin elince cep telefonu ile Tweeter'a bağlı olmasını, sürekli bir Tweeter takipçiliğini inalımaz bir "Matrix'e bağlan, hayalini yaşa" olarak yorumlur ve ürküyorum. Tweeter'ım yok ama Google Reader takipçi olrak kendimden de ürküyorum.
26 Ağustos 2010 Perşembe
25 Ağustos 2010 Çarşamba
14 Ağustos 2010 Cumartesi
Laurent Cantet - The Class
İzleyemediğim filmlerden biriydi Sınıf. Ama izleyince de apışıp kaldım. TV çok uzun süredir izlemiyorum. En son Aşk-ı Memnu'yu bitirdim, başka da zaman zaman takip ettiğim bir şey yoktu. Ara ara TV açık olduğunda fark ettiğim Küçük Sırlar, namı diğer zengin züppelerin ekstra pahalı yaşamlarındaki, lise hayatı saçmalığında gördüğüm rahatlıktan daha rahat bir öğrenci (13-14 yaşlarında birde) topluluğu var Sınıf filminde. Hatta zaman zaman abartıya kaçan kendine aşırı öz güven ve bireysel var olma kapitalizm kurbanı halleri beni çok sinir etti. O öğretmenlerinin yerinde olup, iki tane tokat atasım geldi mankafa sınıf başkanı kıza. O kadar rahat koşulda Bulgaristan'da iken ben bile yaşamadım. buradaki devlet okulundaki durumu, hele ki Anadolu'daki durumu düşününce, bu oldukça ütopik bir sınıf kaldı algımda. Demek ki küçük sınıf öğrencilerinin, oyunculuğu bile çok iyi. Yani yönetmen bunu çok iyi halletmiş.
Zaten sonunda doğru öğretmen ipleri gevşetiyor ve işler değişiyor. Küçük bir ayar farkı nasıl başkalaşıyor bu da canımı sıktı. Ki en nefret ettiğim şeylerden biridir iftira...
Okul kısmı zaman zaman Precious filminden de tanıdık geldi. Dedim bu züppelerden adam olmaz.
Gerçi lise zamanında bizim de yırtma zamanlarımız oldu, olmadı değil ama bize öğretmenlerimiz rahatlıkla hakaret edebiliyorlardı. Boşuna denmemiş, ağaç yaşken eğilir diye...
Bu tarz farklılığın bir arada tutmak ve onları bir arada yetiştirmek değil Fransa'nın, bir çok ülkenin sorunu sanırım. Hatta global olarak, eğitim sisteminin kapitalizm ile sorunu, paradoksu.
Ama çok da başarılı bulmadım. Yer yer konu dağılmaları oldu. Hikaye gidişatını etkiledi ve bütünlüğü bozdu. Ama eleştirel bakımdan gayet cesur bir film. Bizdeki Hababam Sınıfı ütopya saçmalıklarından çok, çok daha iyi. Ve işe yarar bir eleştiri.
13 Ağustos 2010 Cuma
A Single Man DVD kopyası
Evet! Benden mutlusu yok şu an. Tek Başına Bir Adam'ın DVD'si çıkmış. Kaptım bir tane... Şahane filmi tekrar izlemeli... İ love u, Tom...
8 Ağustos 2010 Pazar
Phillip Noyce - Salt
Evet, Angelina'ya güzel bir peruk hediye etmek istiyorum! Filmin ilk yarısı küllü sarı peruğu ve ikinci yarısı düz siyah peruğu çok, çok göze batıyor, bana battı. Saçlar o kadar bakımsız duruyor ki, sanki az önce tüm evi o perukla süpürdün, o kadar kötü. Hatta Rus başbakanı, namı diğer Rüstem Batum, Erol Evgin benzeri o da başka bir perukla... Çıldırdım. Bu film hiç "sanat yönetmenliği" diye bir şeyin olmadığı bir dünyada çekilmiş dedim. Milyon dolarlık film, adam akıllı peruk alamamışlar...
Aksiyon, aksiyonda o da bir yere kadar. İşin içine mantık girince tüm Matrix kurallarını alt üst ediyor, kamyondan kamyona atlarken Salt. Tutunmaya yer yok, gene sadce ekstra güçlü kadın bileği ile kmayonetin yuvarlak kenarlarından tutunuyor. Bana mısın demiyor. Bina içine girme, cenaze ve bitiş kısımları güzeldi. X-Men'deki kurt adam vari şey, yarma boyu ve hayvan kilosu ile hoştu. O nasılsa normal adam gibi olmuş sonunda. Angelina bir de burnunu mu yaptırmış dedi arkadaş. Ha bir de başlarda sadece gözlerin sonlarına doğru çekilmiş olan siyah kalem, bir sahne geçişinde bir bakıyoruz ki Salt'ın tüm göz çevresi siyah kalem ve maskaralı. Birinci bölümde, Siyah polis ile mahzende karşılaştıklarında mı, merdivende karşılaştıklarında mı neydi o sahne... Hele Hal Beri benzeri, erkek hali var ki, ıyy iğrenç; miğdem bulandı.
İdare eder bir film işte. Aksiyon olsun, zaman geçsin vesaire için.
Seneye ikinci filminde görüşürüz...
Aksiyon, aksiyonda o da bir yere kadar. İşin içine mantık girince tüm Matrix kurallarını alt üst ediyor, kamyondan kamyona atlarken Salt. Tutunmaya yer yok, gene sadce ekstra güçlü kadın bileği ile kmayonetin yuvarlak kenarlarından tutunuyor. Bana mısın demiyor. Bina içine girme, cenaze ve bitiş kısımları güzeldi. X-Men'deki kurt adam vari şey, yarma boyu ve hayvan kilosu ile hoştu. O nasılsa normal adam gibi olmuş sonunda. Angelina bir de burnunu mu yaptırmış dedi arkadaş. Ha bir de başlarda sadece gözlerin sonlarına doğru çekilmiş olan siyah kalem, bir sahne geçişinde bir bakıyoruz ki Salt'ın tüm göz çevresi siyah kalem ve maskaralı. Birinci bölümde, Siyah polis ile mahzende karşılaştıklarında mı, merdivende karşılaştıklarında mı neydi o sahne... Hele Hal Beri benzeri, erkek hali var ki, ıyy iğrenç; miğdem bulandı.
İdare eder bir film işte. Aksiyon olsun, zaman geçsin vesaire için.
Seneye ikinci filminde görüşürüz...
5 Ağustos 2010 Perşembe
Michael Patrick King - Sex and the City 2
İlkinden kötü film. Eğlenceliği de pek yok. gene 18 yaş üstü ama pek açık sahnesi yok. neyse yazacağım detaylı...
4 Ağustos 2010 Çarşamba
Michael Patrick King - Sex and the City
Eğlenceli, bir o kadar da "flashback" yapmama neden oldu. Carrie'nin sesi ile karakteri çok tezat. Louise'se bayıldım, meğer Jennifer Hudson'muş. 18 yaş üstü diyelim...
2 Ağustos 2010 Pazartesi
Christopher Nolan - Inception
Çokta etkileyici değildi. Ama iyi film. Şimdiden görsel efekt, ses efekti, görüntü dallarında gayet iddaalı diyebilirim. Matrix benzerlikleri var, ama bu öze inince farklı bir yaklaşım. Matrix kadar da çığır açacak bir film değil. Senaryo güzel ama sonunu anlamadım. Mal'ı oynayan Marion Cotillard, çok şık. Arthur'u oynayan, Joseph Gardon-Levitt'te fark edilir bir çıkış yapıyor. Ellen Page iyi bir projede tekrar görmek, zevkli. Müzikler şahane. Finale doğru heyecan doruğa çıkıyor, ama final bayat. Leonardo için ise, bence en iyi oyunculuğu Kanlı Elmas filminde.
1 Ağustos 2010 Pazar
Çerrezzo, can paree...
Şöyle bir plan yaptım; (salakça kabulum ama;)
Bir bakkala gidelim. Ya da tekel daha uygun olur. Arkadaşım dükkan sahibi ile konuşmaya başlasın, lafa tutsun onu. Bende dışarıdaki Bihter - Tek Atımlık Çerez afişini söküp, alayım. Çıkarken bir şeylerde satın alırız hem...
Hala bir yerden bir Bihter afişi de alamadım. Yüzü ve gözleri çok güzel çıkmış Beren'in... O yüzden.
Yoksa Bihter sapığı filan değilim... Allah'tan sevgilim yok, yoksa terk eder giderdi "beni sevmiyor, onu seviyorsun hayvan!" deyip... Adı üstünde tek atımlık çerez, sende Behlül'ü sev...
Bir bakkala gidelim. Ya da tekel daha uygun olur. Arkadaşım dükkan sahibi ile konuşmaya başlasın, lafa tutsun onu. Bende dışarıdaki Bihter - Tek Atımlık Çerez afişini söküp, alayım. Çıkarken bir şeylerde satın alırız hem...
Hala bir yerden bir Bihter afişi de alamadım. Yüzü ve gözleri çok güzel çıkmış Beren'in... O yüzden.
Yoksa Bihter sapığı filan değilim... Allah'tan sevgilim yok, yoksa terk eder giderdi "beni sevmiyor, onu seviyorsun hayvan!" deyip... Adı üstünde tek atımlık çerez, sende Behlül'ü sev...
Negroni
Doğan Duru'dan duydum, negroni içiyormuş, karışık bir içki, kokteyl. Wikipedia'dan içeriğini öğrendim. Cuma akşamı çıktığımızda dışarı, arkadaşıma içelim mi merak ediyorum dedim, olmaz araba kullanıcaksın dedi. Zaten bugün okuyunca, çoğu barmen de ne olduğunu bilmiyor demiş Doğan Duru. Neyse evde yaparım bir ara. Tadını merak ediyorum. Alkol içen biri de değilim ya... İç ses Doğan'ın bizi kandırdığını da söylemiyor değil...
Cumartesi günü, çocuğunu pazarda kaybetmiş anne gibi, Anadolu yakasından Avrupa yakasına git gel yaptım. Sonunda Avrupa yakasına dönüp, eve attım kendimi. Bir aklım macera fotoğrafçısı ol diyor... Zira fotoğraf çekimlerinde güzel manzaralar yakalamışım. Bazen kendimi ölmeden önce Prenses Diana'nın aracını kovalayan magazin fotografcılarına (paparazzilere) benzetiyorum.
Cumartesi günü, çocuğunu pazarda kaybetmiş anne gibi, Anadolu yakasından Avrupa yakasına git gel yaptım. Sonunda Avrupa yakasına dönüp, eve attım kendimi. Bir aklım macera fotoğrafçısı ol diyor... Zira fotoğraf çekimlerinde güzel manzaralar yakalamışım. Bazen kendimi ölmeden önce Prenses Diana'nın aracını kovalayan magazin fotografcılarına (paparazzilere) benzetiyorum.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
Blade Runner 2049
yazıyı buraya yazma: 14 Mayıs 2018. / son düzeltme: 29 Mayıs 2018. Uyarı: -- Yazı sonunda küfür var. -- Sürpriz bozucu detay, sanırım yo...
-
Uzun bir aradan sonra özlediğim Şebnem Ferah geri dönmüş. Kısa ve öz anlatım, yerinde yorum. Her zamanki gibi titiz bir çalışma ve albüm o...
-
Tavuk sote yedik. Çok yağlıydı... Altın Küre ödülleri Avatar'a gitmiş, bari Oscar'lr gitmese... Hayatım izlediğim en klişe film! Nas...
-
Çarşamba: kızarmış patetes üzerine kaşar serpiştirilmiş şeklindeki yemeği (!) yedik. onlara göre "kaşarlı patates" yemeğiydi bu. Ç...
